Bir yılı aşkın süredir dünyanın sağlık, ekonomik ve sosyal hayat anlamında dengelerini alt üst eden COVID-19 salgını ‘Küresel Ağırlama’ sektöründe de milyarlarca dolarlık kayıpların yaşanmasına neden oldu. Yapılan araştırmalar, küresel salgının ve bulaşıcı hastalıkların 2020’de 1 numaralı ‘küresel risk’ olduğunu belirledi. İklim değişikliği, siber güvenlik meselesi ve bölgesel belirsizliklerden kaynaklanan risk algıları da dünyanın sorun olarak gördüğü listede ilk 4’te yer alıyor. Hal böyle iken, dünya gündemindeki meseleler halen çözüm bekliyor. Gelişimini ışık hızında sürdüren dijitalleşmenin sebep olduğu fırsatları ve meydan okumaları, buna karşın ortaya çıkan tehdit ve sorunları uluslararası zirvelerde ele almayı sürdürüyoruz. Dünyanın yukarıda sıraladığım küresel risklere yönelik meseleyi ve çözüm önerilerini kanaat önderleri ile ve uzman görüşleri eşliğinde uluslararası zirvelerde ele almaya ve bu konuları dünyanın gündeminde tutmaya ihtiyacı var. Son 10 yılda ülkemizin küresel markası olma yolunda hızla ilerleyen Boğaziçi Zirvesi de küresel ve bölgesel ölçekteki geniş çaplı etkinliklerden biri olma özelliğini taşıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün elzem gördüğü tedbirler, bu tür uluslararası zirvelerin ana prensiplerden birisi olan uluslararası katılımcıların fiziki olarak bir araya gelmelerini engellerken, çok değerli bir iletişim ve iş ağının oluşması süreçlerini bütünüyle yürütülemez hale getirdi. Bu nedenle, kimi uluslararası zirveler ‘Hibrit’ konseptinde düzenlendi. Dijitalleşme bu noktada kritik rol oynadı. Dünyanın yeni normal olarak tanımladığı söz konusu dönemde dünyanın önde gelen kanaat önderlerini bilhassa uluslararası dijital zirvelerde bir araya getirmek, başta COVID-19 kaynaklı küresel meseleler üzerine çözüme odaklanmak büyük önem taşıyor.
“Kurumsal toplantılar öne çıkacak”
Son bir yıldır normal hayatın canlı ve keyifli yönünden uzak kalan dünya nüfusu, virüsün etkisini kaybetmesiyle eski yaşantılarına dönme istekleri kaynaklı hemen her sektörde talep patlaması yaşanması kuvvetle muhtemel. Bu doğrultuda uluslararası organizasyonlara ve etkinliklere katılım konusunda da bir sıçrama bekliyorum. Uzunca bir süre küresel iş çevrelerinin ve kanaat önderlerinin bilgi ve temas ağından uzak kaldığını düşünen milyonlarca katılımcının uluslararası zirvelere büyük rağbet gösterecekleri bir dönemi yaşayacağız.
Boğaziçi Zirvesi başta olmak üzere, Türkiye’nin ev sahipliğinde yürütülen ve bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki saygın ve köklü organizasyonlar, Türkiye’nin uluslararası ekonomi, ticaret ve iletişim diplomasisinin başarılı platformları olarak 1 ve 2’nci kuşak komşu ülkelerden başlayarak, ekonomik ve ticari iş birliğine dayalı bir ‘insani diplomasi’ ve ‘kucaklayıcı işbirliği’ için etkili bir ağ oluşmasını sağlıyorlar. Boğaziçi Zirvesi’nin temelini oluşturan Uluslararası İş Birliği Platformu’nun uluslararası üyelerinin de yoğun talepleriyle, geçtiğimiz aralık ayındaki zirvenin bu yıl 8-9 Mart tarihlerinde gerçekleştirilmesi kararı alındı. Kısa süre sonra kapılarını açacak zirveye uluslararası katılım talebi hayli yoğun. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası alandaki imajının güçlü olduğunun açık bir göstergesi.
Neler yapılmalı?
1- Aşılama kontrollü tamamlanmalı
Türkiye, salgının ilk dalga dönemini iyi yöneten, vaka sayılarını kontrol altında tutan, sahip olduğu sağlık altyapısı hizmet becerisi ile bölgedeki rakiplerimize göre turistlerin en çok güvenerek geldikleri ülkelerden biri oldu. Türkiye, maske, koruyucu gibi alanlarda pandemi sürecini iyi yönetti. Tekstil, ev eşyaları gibi alanlarda üretim yapan firmalar dönüşümü iyi yönetti ve maskeden ventilatöre birçok sağlık ekipmanı üretir hale geldi. Bu başarılı süreci aşılamada da başlattık. Aşılama, kontrollü ve sağlıklı tamamlanmalı ve güven ortamı sürdürülmeli.
2- Yatırımcıya güven sağlanmalı
Hükümet, hassasiyetle hukuksal ve ekonomik reformların hayata geçmesi konusunda kararlılığını sürdürmeli. Makroekonomik göstergelerin istikrara kavuşması ve yabancı yatırım için ortamın iyileştirilmesi şart. Yabancının özellikle sıfırdan yatırım konusunda desteklenmesi gerekiyor. Yerli yatırımcılar için teşvik politikaları güçlenmeli, daha cazip hale getirilmeli. Ekonomik ilişkiler, siyasal ilişkilerle paralel ilerleyebiliyor. Türkiye, 2010 yılında yakaladığı dünyanın ve bölgenin saygın uluslararası etkinliklerine ev sahipliği yapan ülke haline gelmeli.
3- Kısıtlamalar hafifletilmeli ya da kaldırılmalı
Turizm, ulaşım, yeme-içme gibi hizmet sektörleri pandemi sürecinin en fazla yara verdiği alanların başında geliyor. Bu süreçte çeşitli paket ve destekler açıklandı. Ancak hala sürecin nasıl devam edeceği konusunda turizm yatırımcılarının aklında şüpheler mevcut. Bu konuda güven ve cesaret verecek açıklamalar şart. Yeni süreçte Türk ekonomisinin en önemli destekçisi turizm olacaktır. Bu konuda yatırımcılarla görüş alışverişi güçlenmeli. Özellikle yeme-içme yerleri ve restoranlara uygulanan kısıtlamalar hafifletilmeli veya kaldırılmalı.
4- Yeni normale ayak uydurulmalı
Salgın döneminden sonra ortaya çıkan düzene tüm sektörlerimiz alışmalı. Bu süreci online toplantılar, ticari heyetler vs. uygulamalarla verimli bir şekilde geçirmeliyiz. Bundan sonraki dönemlerde de online kültürün devam etmesini bekliyoruz. Bundan dolayı da ülkemizdeki tüm paydaşlarımızın bu düzene ayak uydurması gerekiyor. Öte yandan döviz kurlarının normal seyrine döndüğü bu dönemde normalleşmenin devam etmesi için ekonomik reformlar artırılmalı. Mevcut ekonomi düzeninde yatırımcıya güven ortamının oluşturulması için en önemli etken ekonomide kalıcı reformların sağlanması.