Bu hikayelerin ortak noktasında çok para kazanma arzusu ve sonucu yok; daha dingin bir hayat ve doğaya dönüş var. Hayatlarını uzun yıllardır yerleştikleri kırsal bölgede, köylerde geçirenler, İstanbul’a sadece kısa bir süre için yakınlarını görmeye ‘tatile’ geliyor.
Konuştuğumuz iki girişimci de, yaşadıkları kenti bırakıp kırsala dönüp toprakla ilgilenmek isteyenlere benzer öneriler sunuyor: ‘Bir hayal uğruna değil, okuyup, konuşup, öğrenip gelin; kentli egolarınızı köyün dışında bırakın.’
‘İyi paralar kazandık ama harcadık’
Doğan Özyörük, uzun yıllar önce gittiği Kazdağları’nda organik sertifikalı zeytinyağı üretimi yapıyor. Kendisi ve çevresindekilerin 2 bin ağacının yer aldığı arazisiyle ilgilenen Özyörük, yaşadığı zorluklara rağmen İstanbul’a dönmeyi aklından bile geçirmemiş. İstanbul’da finans/bankacılık sektöründe uzun çalışma hayatı ardından kendi birikimi ve hatta üzerine çektiği kredilerle hayatını kuran Özyörük, “Kimse çok para kazanma umuduyla kırsala gelmeyecek. Kentlerde iyi paralar kazandık ve iyi paralar harcadık. Kent sistemi kaşıkla verirken kepçeyle alıyor. Buraya doğayla bir olmak için, bu kültürün içinde yer almak için geldik. Ama merak etmeyin hayatınızı idame ettirebilirsiniz” diye konuştu.
‘Heves değil’
‘Çok radikal bir karar oldu’ diyen Doğan Özyörük, hikayenin başına giderek; bir taraftan da kırsalda yaşamak isteyenlere/girişimcilere kendi önerilerini sunuyor:
“40 yıl Kalamış’ta yaşadım. Ben de eşim de plaza hayatını bir anda bıraktık. Ağaçların sorumluluğunu aldık. Pratikte ve okuyarak, çiftçilerden, mühendislerden görerek öğrendim. Zor bir süreç… Şehirli hevesiyle gelince yapılacak bir iş değil. Kararlı olup, bu yaşama alışmayı, doğayı gerçekten yaşamayı isteyeceksiniz. En önemlisi ise bence; kenti geldiğiniz yere taşımayacaksınız. Kentli huylarınızı, egolarınızı kentte bırakacaksınız. Bir elimiz zeytin ağacında, diğer elimizle 12 köpek ile 50 kedi bakıyoruz. Bir aradayız ve kentte olmayan güzel bir iletişimin içindeyiz.”
‘Dünya yıkılsa burada yaşayabiliriz diyoruz’
Çanakkale bölgesine göçenlerden biri de Ahmet Destici. Gazeteci olan Destici, eşiyle birlikte 11 yıl önce yerleştiği köyde hayatını kurup çocuğunu büyütürken, diğer taraftan ise zeytin yetiştiriyor, zeytinyağı üretiyor. Yaza doğru ise bostan ürünleri ekiyor. Destici, anlatmaya başlarken, “İlk birkaç yıl yeni yaşamımıza alışmakla geçti. Köy hayatını seçmekten hiç pişman olmadık. Zaten ilk yıllardan sonra ‘artık dünya yıkılsa burada yaşayabiliriz’ gibi bir duygumuz oldu” dedi.
Çalışma hayatlarının plazalarda geçtiğini kaydeden Destici, bir miktar birikimle kırsala yerleşmelerine rağmen, kendi geçimlerine yetecek kadar kazandıklarını dile getirdi. İsterseniz hikayesini Ahmet Destici’den dinleyelim:
“Düşünün burada ürettiğimize zirai ilaç değmiyor. Zeytin ve diğer tarımsal ürünler, bostanımız. Geliş amacımızdan bir tanesi de biri doğayı kirletmeden üretmekti. Okuyup, çalışıp buraya geldik, şimdi ise pratiğini yapıyoruz. Büyükşehir yaşamını sevmedik. Artık göçmekle ne kadar iyi yaptığımızı anlıyoruz. Tabii çok az kazanıyorsunuz. Ancak kentteki hayatımıza bakınca ne kadar gereksiz harcamalar yaptığımızı, ne kadar gereksiz para düşündüğümüzü anladık.”
Eğitim iyi
Destici’nin köy hayatında dikkat çektiği iki önemli nokta ise çocuklarının eğitimi ve bölgedeki arkadaşlıklar:
“Artık büyükşehirlerden Türkiye’nin her yerine göç oluyor. Bu yüzden hem bölgede yaşayan insanlar, hem kentten gelenlerle birlikte canınızın sıkılması mümkün değil. Bir cafe yok ama köydeki bahçenizde cafe oluşturup dostlarınızla vakit geçiriyorsunuz. İstanbul’a dönmeyi aklımızdan bile geçirmiyoruz. Buradaki okullar da çok iyi. İnsanlar genellikle mutlu olduğu için çocuklarınıza da öyle davranıyor ve öyle eğitiyorlar.”
‘Üretip Kars merkeze satıyoruz’
Beyaz yakalıların umut veren kırsala göç hikayeleri ardından yeniden bir destek hikayesiyle başka bir coğrafyaya gidiyoruz. Kars’ta Ermenistan’la sınırda olan Yalçınlar Köyü’ne Genç Çiftçi projesinden aldığı hibe desteği sayesinde dönen Songül Yakın, eşi Yakup Yakın ile hayvancılık yapıyor. Eşinin hastalığı nedeniyle İstanbul’dan köyüne göçüp destek sayesinde geçimlerini sağladıklarını anlatan Songül Yakın, “Burası zaten kendi köyümüz. 6 büyükbaş hayvanımız 18 oldu. Sütünden peynir, yağ gibi çeşitli ürünler yapıp satıyoruz. Ürünlerimizi Kars merkeze gönderiyoruz. Projeyle aldığımız hayvanlarımız olmasaydı aile olarak bir üretim imkanımız da olmazdı” diye konuştu.
Ahır eksiğimiz kaldı
İşlerini büyütmeye, gelecek nesillere örnek olmaya devam etmek istediklerini anlatan Yakın, şehirde özellikle valilik, il/ilçe tarım müdürlüklerinin desteklerini dile getiriyor. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin şehri ziyaretinde de kendisiyle görüştüğünü belirten Yakın, “Bugüne kadar şehrimizde, köyümüzde çok önemli destekler gördük. Bu sayede başardık. Bizim, bizden sonrakilere desteğimiz ise bu işleri başarıp onlara bırakarak olacak. İşimizi geliştirirken köyde ahır alanı sorunu şu an önümüze çıktı. Daha çok hayvan bakmak için ahır eksiğimizi de dile getiriyoruz. Sorunumuz çözüldüğünde işimizi büyütme yolunda başka engelimiz kalmayacak” dedi