Cerrah Prof. Dr. Mete Düren ve Psikiyatr Dr. Rahşan Düren; “Hastalarla geçiyor çoğu zamanımız, Adaia sayesinde arılarla, oklu kirpilerle de yaşamayı öğrendik” diyorlar.
Doğa, deniz ve tekne tutkunuz nasıl başladı?
M.D: Mesleki açıdan çok yoğun bir iş hayatına sahibiz. Yıllar boyu geziler yaptığımız zamanlarda Göcek Körfezi’nde sık sık ziyaret ettiğimiz duraklardan biri de Hamam Koyu’ydu. Burası, sahip olduğu doğa ve tarihi Likya Yolu üzerinde yer alması itibarıyla özellikle doğa içinde yaşam ya da trekking gibi sporlar için çok ideal bir atmosfere sahip. Hamam Koyu’nda o dönem bulunan işletmenin sahibi olan yörüklerin, işletmeyi devretme talepleri ve burada bir mekân sahibi olma fikri, bizi çok heyecanlandırdı. Burayı uluslararası bir hale getirme ön şartı ile bu yatırımı yapma kararı aldık.
Doğasıyla tarihiyle korunması gereken bir alan…
M.D: Muğla Valiliği’nin ve dolayısıyla Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kiracısıyız. Göcek Körfezi, doğası ve deniz faunası ile dünyanın sayılı yerlerinden biri. Hamam Koyu da, Göcek Körfezi’nde yolu olmayan ve yalnızca teknelerle ulaşılabilen nadide bir yer. Bu bölge, ağırlıklı olarak zeytinlik ve keçiboynuzu ağaçlarından oluşuyor. Ormanlık vasfını kaybetmiş bir alan olmasına karşın bölgenin yükseklerinde çam ormanları başlıyor. Deniz faunasının korunması gerekliliği, orman yangınları, denizlerdeki çöp ve atık sorunları dikkatimizi çekti. Bu konularda çalışma yapmak amacıyla Dalaman Kültür, Sanat ve Doğa Derneği’ni (DAKSADER) kurduk, Hamam Koyu’nu pilot bölge ilan ettik.
YABANCI MİSAFİRLER
Pandemi yabancı bayraklı teknelerin gelişlerini çok olumsuz etkilemiş olmalı…
M.D: Maalesef. Yabancı tekneler veya Türkiye’den tekne kiralayan yabancılar bu yıla kadar gelen misafirlerin üçte birini oluştururdu. Son haftalarda Lübnan, Rus ve Ukrayna’dan misafirler tekne kiralayarak buraya gelmeye başladılar. Havalar iyi gittikçe bu durum kasım ortasına kadar devam ediyor. Yurtdışında bugüne kadar çok sayıda yelkenci blogları veya web sayfalarında Adaia Göcek resimleri ve övgü dolu sözlerle yer aldı. Birçoğu, denizci arkadaşlarından duyarak geldi. Lübnanlılar ise daha farklı, onlar buraya birbirlerinden duyarak ve hatta ilk gelen ailenin ismini de vererek geliyorlar. Eğlenmeyi seven, güzel yemek yemeyi seven insanlar. Pandemi döneminde ayda 5 bin misafir ağırladık. Kış aylarında da açık olacağız. Yatırıma karar verdiğimiz gün ile bugün arasında vizyon açısından bir değişikliğimiz yok. Adaia Göcek’in felsefesinin bir restorandan ziyade daha çok yemek servisi olan bir kültür-sanat merkezi ve bir yaşam alanı olarak bilinmesi diyebiliriz. Zaten bu yönde aktiviteler içeren bir program oluşturma çabasındayız, bu konuda da geçmiş yıllara baktığımızda ciddi bir yol aldığımızı görüyoruz.
10 BİN BİTKİ DİKTİK
Koyda neler değişti?
R.D: Doğayı da çok seviyoruz. Hamam Koyu çok özel bir yer. Sahilde biyoçeşitliliği arttırmak amacıyla 10 bin adet çok değişik ağaçlar diktik. Hamam Koyu’nda başlayarak bölgedeki mevcut su altı ve üzerinin korunması, kıyı şeridinin korunması, kıyılardaki ağaçların korunması, kirlilik ve çöple mücadele, su tasarrufu, enerji kaynaklarının verimliliği, orman yangınlarıyla mücadele vb. çevre konularında hem bölge halkını hem de denizcileri bilgilendirmek adına projeler de başlattık. Deniz faunasının ve mevcut hayvan nesillerinin korunması, çevredeki orman yangınlarının doğal hayata etkileri, koylara temiz su götürülmesi ve denizdeki çöp sorunu başlıklarında bilinçlendirme faaliyetleri gerçekleştiriyoruz. Göcek Körfezi’ndeki Hamam Koyu için “Mavi bayrak” ve kara için “Yeşil anahtar” programlarına başvurduk.
DOĞAYLA YAŞAMAYI ÖĞRENDİK
Göcek, size neler öğretti?
M.D: Hamam koyundaki mevcut tesisin o günkü halini hatırlıyorum; bölgedeki yörükler işletiyor, ciddi bir yatırım ihtiyacı var, su şebekesi, güneş enerjisi gibi birçok eksiklik bulunuyordu ancak burayı uluslararası bir hale getirme ön şartı ile yatırım yaptık ve bugünlere geldik.
R.D: Burası bize mesleğimizin dışında bambaşka bir alanda iş yapmayı, şehir dışında doğada bir hayatın olabileceğini, arılarla, oklu kirpilerle, keçilerle ve deniz kaplumbağları ile yaşamayı öğretti. Bunlardan kaçmayı değil onlarla birlikte yaşamanın çevrenin temizliği ve doğaya verilen değerin ölçüsü olduğunu gösterdi.