Ramazan, 11 ayın sultanıdır ve kadim şehir İstanbul’un kapısını çaldığında kentte onu ağırlamak için görkemli bir coşku başlar. Asırlardan bu yana ramazanın bereketiyle yoğrulan İstanbul, bu özel zamanlarda her dakikası canlı bir şehre dönüşür. Yedi tepeli şehre benzersiz bir silüet kazandıran minarelerin arasına asılan mahyalar, ramazanın varlığını simgeler. Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden Halide Edip Adıvar’ın, “Ramazanı karşılayan nurdan yazılar” olarak adlandırdığı mahyalar, İstanbul’u adeta ışıltılı bir gerdanlık gibi süsler.
İstanbul’da yaşanan ramazan günleri sanat yapıtlarına, en başta da edebiyata ilham verir. Özellikle Türkiye’yi ziyarete gelmiş yabancılara… Bunlardan biri olan Fransız seyyah Gerard de Nerval, eserlerinde Osmanlı dönemindeki ramazan sofralarından büyük bir övgüyle bahseder. Nerval, ramazanda hemen hemen her eve girilebildiğini ve orada birbirinden zengin sofralarda rahatça yemek yenebildiğini anlatır. Ramazana derin bir anlam kazandıran bu yardımlaşma kültürü, özü itibariyle günümüzde de varlığını korumaktadır. İstanbul’un eski muhitlerinde evlerde pişirilenler, komşulara ve ihtiyacı olanlara dağıtılırdı. Şehrin dört bir yanında kurulan iftar sofraları kimi zaman on binlerce kişiyi ağırlardı…
Ramazan davulcularının manileri, Osmanlı’dan bu yana sürdürülen bir geleneği yaşatır. Sahurda çoluk çocuk sofraları doldurur ve içilen son birer bardak suyla ağızlar mühürlenir. Güneş yavaş yavaş alçalmaya başladığında mis gibi pide kokuları sokaklara, caddelere yayılır. İftar saati yaklaştığında fırınların önünde uzun kuyruklar oluşur. Gün boyu bir sanatçı titizliğiyle hazırlanan yemekler, akşam ezanından hemen önce sofraları donatır. Yiyecekler mevsimine göre farklılıklar gösterse de bazı alışkanlıklar hiç değişmez. Zeytin ve hurmayla gün boyu kaybedilen tuz ve şeker ihtiyacı karşılanır. Güllaç ve çay iftar sofralarının en güzel finali gibidir. Hayatın bu akışı, çocuklar için de bir eğlenceye dönüşür.
Ramazanda İstanbul, 24 saat canlıdır. En azından pandemi öncesi İstanbul’unda durum böyleydi ve sanırım o güzel günleri anlatmamda herhangi bir beis yoktur… Evet, pandemisiz günlerde Sultanahmet, Beyazıt, Üsküdar ve Eyüp meydanlarıyla tarihi Feshane binası geleneksel el sanatları, müzik dinletileri, şiir okumaları, Hacivat ve Karagöz gösterileriyle eğlencenin ve kültür alışverişinin merkezi konumuna dönüşür. İstanbul’un sokaklarında sadece kültürel açıdan değil, alışveriş ve lezzet bakımından da bir canlılık dikkat çeker. Ramazanda pazarlar her zamankinden daha renklidir. Tarihi çarşılara ve açık hava pazarlarına gidilir, sokakların nabzı ölçülür, ihtiyaçlar karşılanır. Bunu hâlâ yapabiliyoruz…
Ramazan İstanbul’u gezmek ve tarihi mabetlerini ziyaret etmek için de önemli bir şans sunar bize… Boğaziçi püfür püfür havası ve muhteşem yalılarıyla hele bu aylarda çok güzeldir. Boğaziçi’ni boylu boyunca kat eden vapur yolculuklarında birbirinden güzel tarihi yerleşimler önünüze serilir: Ortaköy, Beylerbeyi, Çengelköy, Kandilli, Kanlıca, Paşabahçe ve diğerleri… Anadolu ve Rumeli hisarları, Boğaz’ın muhafızları gibi yeşil tepeleri bekler. Dilediğiniz iskelede inip ahşap evlerin arasında yürüyebilir, martıların sesine kulak verebilirsiniz. Şehrin içinde doğayla baş başa olmak isteyenler için gidilecek yer çoktur: Hıdiv Korusu, Belgrad Ormanları, Kilyos, Şile sahilleri, Emirgân Korusu, Polonezköy ve daha niceleri…
Öte yandan İstanbul’un ruhuna inmek içinse Tarihi Yarımada’ya uzanmak gerekir. Topkapı Sarayı ve içindeki ‘Kutsal Emanetler’ bölümü sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için bir çekim merkezidir. Ayasofya ve Sultanahmet Camisi’ni ziyaret ettikten sonra, Gülhane Parkı’nda soluklanmak gibisi yoktur. Büyük deha Mimar Sinan’ın ‘kalfalık eseri’ Süleymaniye Camisi büyük bir vakurla ziyaretçilerini bekler.
BEREKETLİ ÇARŞILAR
Kapalıçarşı ve Mısır Çarşısı ise labirenti andıran koridorlarıyla şehrin tadının çıkarıldığı nadide yerlerdendir. Buralar, iftar ve sahur alışverişleri için de birer bereket deposudur. Kızkulesi muhteşem bir manzara izlemek isteyenlerin uğrak yeridir. İftar öncesinde serinlemek için bir diğer seçenek, İstanbul adalarıdır. Büyükada’dan Heybeliada ve Burgazada’ya geçerken iftarın nasıl geldiğini anlamaz insan… Özetle İstanbul, keşfetmekle bitirilemeyecek dev bir hazine sandığı gibidir. Bu kültür deryası şehir, ramazanda paylaşmanın, sevginin ve muhabbetin yansımasıyla huzur adreslerinden birine dönüşür. Bizlere de bu kadim şehri keşfetmek düşer.
Ramazanda İstanbul’da kültür yürüyüşleri yapmak isteyenlere, yakın zaman önce üçüncü baskısı çıkan ‘Yürüyerek İstanbul’ adlı kitabımı öneririm. 10 yıllık yoğun emek ve titiz bir seçkiyle yayına hazırladığım kitapta, İstanbul’dan her biri iki ile dört saatlik süreler arasında yürünebilen 34 farklı rota anlatılıyor.