Omanın içinden çıktığım anda kocaman bir sahilde buldum kendimi. Koca koca beyaz kayalar ve taşlarla dolu çok ilginç bir plajdaydım. Hatta taşlar o kadar büyük ki birisi üst üste dizerek koltuk yapmış gibi geldi ilk bakışta. O koltuğa oturup manzaranın tadını çıkarmayı hak etmiştim. Özellikle sahile iniş patikası ayağımda terlikler olduğu için zorluydu. Manzarayı izlerken plajın en sağ tarafında denizden yükselen iki yelkeni görebiliyordum. “İşte aradığım kayalık bu” dedim kendi kendime.
En iyi yol arkadaşım ‘tripodum Şehnaz’ ve ben kayalıklara doğru yürümeye başladık. Sahilde benden başka kimse yoktu. “Bu koskoca koy bana ait bugün” dedim kendi kendime ve bu duruma sevindim. Yelken Kayalıkları’na birkaç kayayı hoplaya zıplaya aştıktan sonra ulaştım.
Fotoğraflar kifayetsiz
Fantastik bir filmin sahnesinde gibiydim. Sanki birazdan yelkenleri görünen geminin gövdesi de suyun üstüne çıkacak gibiydi. Kafamı kaldırıp gördüğüm şey fotoğraflardakinden çok daha güzel… Bazen, hatta çoğu zaman gözümün gördüğü güzellikleri hiçbir kameranın yansıtamadığını fark ediyorum. Burası da öyle bir yer. Fotoğraftakilerle kıyaslanamayacak kadar güzel.
Turkuvaz renkli bir deniz, ortasında bembeyaz ve tıpkı bir yelkene benzeyen kayalıklar, ardında lacivertleşerek ufka uzanan deniz, masmavi bir gökyüzü ve dağlar…Bir ressam çizmek istese bu kadar güzel ve etkileyici görüntüyü hayal edip tuvalde bir araya getirebilir mi emin değilim. Yelken Kayalıkları’nı kimsesiz yakalamayı sezonun bitmesine ve herkesin evine dönmesine borçluydum. Yoksa bu kadar boş bulmam mümkün olmazdı bence. Piyangodan para çıkmış kadar mutlu eden bir şey. Üstelik yazdan kalma sıcak ve pırıl pırıl bir gün. Tripodum Şehnaz’ı bir kayalığın üstüne koyup geçtim karşısına ve başladım fotoğraf çekmeye. O zaman farkettim ki kayalar çok kaygan. Az badireli bir düşme bile yaşadım. Buraya uğrayacakların özellikle bu konuda dikkatli olmasında fayda var. Daha sonra öğrendiğime göre Yelken Kayalıkları gelin-damat fotoğrafları için ve doğal güzelliklerin peşinde olan fotoğrafçıların uğrak noktasıymış. Bence fazlasıyla hak ediyor. Sanırım yüzlerce video ve fotoğraf çekmişimdir. Öyle sevdim. Öyle hayran kaldım.
Ev sahibi gibiydim
Fotoğraf çekiminin ardından keyif kısmı başladı tabii. Tam kayalıkların olduğu yer sığ ve kayalar da kaygan olduğu için o noktada denize girmek mantıklı değil. Hemen sağdaki kayaları aşınca yüzülebilecek bir yer karşınıza çıkacak. Orası da kayalık ama derin bir su var. Arada koyun ve kayalıkların misafirleri oldu. Geldiler ve gittiler. Bense ev sahibi misali sabit kaldım gün boyu. Ama yola çıkma, eve doğru yol alma zamanım da yavaş yavaş geliyordu. Kalkıp gitmeye yeltendim. Ama yapamadım. Yine kendi kendime “Bahar gir şu denize” dedim. Koca kaygan kayalara rağmen kendimi sulara attım.
Denize girmesi pek kolay olmasa da ödül muhteşemdi. Girmeyi başaran hayatında gördüğü en güzel ve temiz denizde yüzecek. Dalış yapma isteği uyandırdı bende. O kadar büyük balık sürüleri gördüm ki inanamadım gözlerime. Sonra “E yüzdüm, o zaman güneşleneyim” dedim. Güneşlendikten sonra da “Burada günü batırmadan mı gideceksin” diye düşündüm. Şimdi düşünüyorum da bunlar hep bir kendini kandırma, hep bir bahaneymiş… Oradan ayrılmak istememişim. Mantığım gitmemi kalbim kalmamı söylemiş. “Bir daha ne zaman gelirsin” diyerek gerisin geri dönüp Yelken Kayalıkları’nın karşısına serildim. Hatta bir ara uyudum. Gözümü gençlerin sesiyle açtım. “İyi bari akşam tek kalmayacağım” derken onlar da gitti.
İyi ki günbatımına kalmışım. Sanırım hayatımda gördüğüm ender güzellikteki günbatımlarından biriydi. Gün de batınca ortalık daha bir ıssızlaştı. Açıkçası ürperdim. Alacakaranlıkta arabanın bulunduğu yere çıkmam gerekiyordu. Gündüz sahile indiğim patikadan dönerken korkmadım dersem yalan olur. Ağaçların koluma değen yaprakları bile tüylerimi diken diken etmeye yetti. Hani 10 dakikada inmiştim ya sanırım o yokuşu ayaklarım yere değmeden, can havliyle 5 dakikada çıkıverdim. Asfalt yola çıktığımda, canım arabamı görünce ne sevindim, ne sevindim. Yanımda ya da koyda başka birileri olsa burada bir gece kamp yapardım…
Yanınıza su ve yiyecek alın
Yerel halk dışında çok bilindik bir yer olmasa da navigasyon yardımıyla kolayca gidebilirsiniz. “Geldiniz” dediği yere, yol üstüne aracınızı bırakın. Navigasyon kullanmayanlar Yeni Foça’dan çıkıp Eski Foça istikametine doğru sahil yolundan ilerleyin. 4.3 kilometre sonra gideceğiniz yerin önünde olacaksınız. Herhangi bir tabelası yok. Giderken denize doğru bakın ve fotoğraflardaki kayalıkları görmeye çalışın. Kayaları bulunca ağaçların arasında bir patika yol aramanız gerekecek. O patikayı da bulduktan sonra bir zafer çığlığı atabilirsiniz. Ben öyle yaptım. El değmemiş bir yer olduğu için su ve yiyecek gibi ihtiyaçlarınızı yanınıza alın. Denizi taşlık, mutlaka bir deniz ayakkabınız olsun. Sonra ağaçların arasındaki tatlı, toprak patikadan sahile doğru ilerleyin. Yolu toprak ve yer yer dik olduğu için terlikle yürümekte biraz zorlansam da 10 dakikada aşağıya inmeyi başardım.