İstanbul barajlarının doluluk oranı dün itibariyle yüzde 29.43 seviyesine indi. Alibeyköy Barajı’nda 24.21 seviyesindeki doluluk oranı, çekilen sularlar çok net şekilde gözükürken, tarihi su kemeri neredeyse tam boy görünüyor.
Bilim Kurulu üyesi ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, barajların yüzde 30’un altındaki doluluk oranının riskleri ve bunun insan sağlığına etkileri konusunda uyarılarda bulundu: “Şebeke suyuna verilecek olan suların tahlillerinin tam olarak yapılası gerekiyor. Bu ister dip suyu olsun, isterse üst su olsun değişen hiçbir şey söz konusu değil. Bunların tamamının fiziksel, kimyasal ve biyolojik muayeneden geçirildikten sonra şebekeye verilmesi gerekiyor. Bu sırada başta klorlama ve filtreleme olmak üzere diğer mikro organizmalardan da arındırılması gerekiyor. Dip suyun şöyle bir riski olabilir; suyun altına ağır maddeler çöker, partiküller çöker gibi gözükebilir. Fakat burada aslında önemli olan; dipte en altta cıva, demir gibi ağır metaller kalır. Bu nedenle mümkünse barajların dolu olması gerekir. Tehlikeli seviye söz konusu olmadığında barajdaki tüm su kullanılabilirdir.”
‘Salgınlar başlayabilir’
Prof. Dr. İlhan, suyun muayenesine ilişkin de şu bilgileri verdi:
“Fiziksel muayenede suyun berrak olup olmadığına, renginin olup olmadığına bakılır. Suyun şeffaf olması, berrak olması gerekir, partikül içermemesi gerekir. Kimyasal muayenede özellikle demir ve cıva başta olmak üzere bunların var olup olmadığına bakılır. Bunların belli bir düzeyin üzerinde olmaması gerekir. Biyolojik muayenede ise hepimizin bildiği kanalizasyonla karışmış mı veya başla bir şey olmuş mu? Buna göre bakılır. Buna göre de klorlama, filtreleme yaparak verilir. Burada önemli olan suyun belli bir nitelikte ve kalitede olması. Suyun üst ya da orta kısmının aslında farkı yoktur. Ama bu standartları geçen suyun şebekeye verilmesi gerekiyor.”
Suyun mutlaka testten geçirilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. İlhan, şöyle devam etti: “Kontrol yapılmazsa, klorlama yapılmazsa örneğin biyolojik etkenler yönünden su kaynaklı salgınlar karşımıza çıkabilir. Bunların başında hepatit A, kolera geliyor. Ağır metal içeren suların kullanılmasında; ağır metal zehirlenmeleri kronik hastalık olarak meydana gelebilir. Yani çok uzun süre cıvaya insanlar maruz kalabilir. Hem kadınlarda, hem erkekler ve gelişme çağındakilerde pek çok olumsuz etki söz konusu olabilir. Bu nedenle suyun denetimi çok önemlidir.”