İçinden geçtiğimiz süreç kadar, süreç sonrasını da konuşmak zorunda olduğumuz günlerdeyiz. Bu ortamda ayakta kalan firma sayısını çoğaltmak en önemli hedeflerimizden biri olmalı. Zira ardından gelecek olası işsizliği önlemenin ve ekonomide toparlanmanın anahtarı buradan geçiyor.
Ekonomik paket diye sunulan iyi niyet çalışmasında doğruyu söylemek gerekirse pek bir şey yok. Bir bölüm borçlandırma üzerine kurgulanmış, bir bölüm de 3 ay sonraya sorun ötelemiş, ama 3 ay sonraki rutin ödemelerle birleştiğinde ne yapılacağı çok hesap edilmemiş bir çalışma.
Ama son enerji faturaları uygulaması başlı başına bir tartışma konusu. EPDK’dan yapılan açıklamaya göre, 2018 ve 2019 yıllarının mayıs ayını kapsayan dönemlerini ortalayacak şekilde elektrik faturaları gönderilecek.
Bir istisna tutulmuş o da genelge kapsamında faaliyetini durdurmuş işletmelere tahakkuk yapılmayacağı… Oysa bunların ağırlıklı olarak büyük işletmeler olduğunu biliyoruz. Türkiye’de ticarethanelerin ya da 10 – 15 kişi çalıştıran KOBİ’lerin bu kapsam için başvurduklarını sanmıyorum.
Şimdi her şeyin farklı yorumlanması gereken bir noktada, tüketim yapmayan bir işletmeye ya da ticarethaneye fatura yollamak, müteşebbisi mi desteklemek, yoksa elektrik dağıtım şirketlerine mi sahip çıkmak anlamına gelir?
Üstelik bu uygulamayı yaparken virüsle mücadele kapsamında okuma işleminin yapılmaması üzerine kurgulanmış bir çalışma olduğunu görüyoruz. Peki faturadaki bu başlıkları niye dahil ediyoruz? Örneğin dünyanın en saçma ve haksız maddesi olan sayaç okuma bedelini niye ödüyoruz?
Bu sadece bir ayrıntı… Tüketimi yapılmayan bir faturayı tespit etmek, sayaç okunmayacağından mümkün olmayacağına göre, neden insanları kuruş hesabı yaptığı bugünlerde kullanmadığı bir ürünün parasını öder hale getiriyoruz?
Sonra mahsuplaşacakmışız… İşler açıldıktan sonra onu ayrıca tartışmak mümkün. Ama zaten şu anda gelir hanesinde bir sıkıntı yaşanırken, firmalara salma gibi bu ödemeleri çıkartmak neden? Bir kişi çıkıp bunun mantığını açıklasın.
İnsanın aklına ister istemez, elektrik dağıtım şirketlerini mağdur etmemek için, yine küçük esnaf ve KOBİ’ye yükleniliyor düşüncesi geliyor. Ama insanların ayakta kalmak için mücadele ettiği bir dönemde çok, ama çok yanlış bir hareket…
Reel sektörü desteklemek yerine borçlandırmayı tercih ederken, yine imtiyazlı hale getirilen bir diğer sektör de inşaat. Müteahhitlere istemeleri halinde sözleşmeyi fesih hakkı getiriliyor. Kamu işlerinde anlaşılabilir. Fakat mesele özel konuta da dayandığında tartışma başlıyor.
Çünkü düzenlemeye göre konut sahiplerinin zamanında teslim alamayacağı bir ürüne açıkça dikkat çekiliyor. Normal mi? Evet bu süreçte normal karşılanabilir. Fakat bu kişilerin o müteahhide yapacağı ödemelerle ilgili neden düzenleme yapılmıyor?
Madem müteahhit tek taraflı böyle bir eylemin içerisine girebiliyor; o zaman alıcı konumundaki hak sahiplerinin de taksit ödemelerini durdurmak gerekmez mi? Fakat elbette ondan söz edilmiyor.
Ayrıca kamu müteahhitlerinin tek taraflı fesih hakkı öngörülürken, daha önce kullan kullanma ödeme öngörülmüş akıl almaz işlerde, kamu neden kendi yükümlülüklerini tek taraflı durdurmuyor? Mesela köprüler, Avrasya Tüneli, İstanbul Havalimanı gibi işlerde ödeme yapmaya devam edecek miyiz? Veya doğalgazda dış ödemelerimizi zorunlu gerçekleştirecek miyiz? Şüpheniz bile olmasın.
Demek ki ortada her iki açıdan da büyük problemler bulunuyor. Ayrıca bundan da büyük sorun, sektörler arasında ayrım yapılıyor olması. İnşaat ve enerji denilince bu yönetimde akan suların durduğunu ve reel sektör algısının da bundan ibaret olduğunu bir kez daha gördük.
Sanırım bu keyfiyet yeni sorunları başımıza saracak. O yüzden ben de reel sektörden gelen sağlıkta bilim kurulu benzeri bir yapının, ekonominin de mutlaka bağımsız ve gerçekler esaslı biçimde, karnından konuşmayacaklar seçilerek oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü anlaşılan o ki içimizden bazıları ya durumu anlamıyor ya da anlamakta güçlük çekiyor.
cetinunsalan@yahoo.com
@cetinunsalantv