Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan depremleri hafızalara kazınırken, can güvenlikli binaların önemi, Konya’da geçtiğimiz günlerde 4 katlı bir binanın ansızın çökmesiyle yeniden gündeme geldi. Türkiye’de 36 milyon yapı stoğu bulunurken, 6,5 milyon konutun da riskli olduğu belirtiliyor. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin (İBB) geçen yıl yaptığı tarama testlerinde sadece İstanbul’da çökme riski taşıyan 1.556 bina tespit edildi.
Uzmanlar, tıpkı araç muayenesinde onaylanmayın araçların trafiğe çıkmasına izin verilmediği gibi, yapıların da belli periyotlarda kamu veya yetkilendirdiği özel kuruluşlarca kontrollerin yapılmasının mecbur olması, can güvenliği sağlamayan güvensiz konutların satışının ve kiralanmasının da yasaklanması önerisinde bulunuldu.
“6,5 milyon konut güvenli değil”
DÜNYA’ya konuşan Kentsel Dönüşüm Uzmanı Mimar Dr. Nihat Şen, Marmara Depremine işaret ederek, binalarda 2000 öncesini milat tarihi olarak kabul ettiklerini söyledi. Şen, “Öncelikle 2000 yılı öncesindeki binalara öncelik vererek bu binaların can güvenliği taşıyıp taşımadığının denetimlerinin yapılması lazım” dedi.
Türkiye’de bugün yaklaşık 36 milyon yapı stoğu bulunduğuna işaret eden Dr. Nihat Şen, olası deprem ve doğal afetlere karşı 6,5 milyon konutun da güvenli olduğunu söylemenin zor olduğunu söyledi. Bina denetimlerini sadece bir kuruma bırakmanın doğru olmadığını dile getiren Şen, ilgili kanun gereğince, vatandaşların binalarının riskli olup olmadığının tespiti için belediyelere, üniversitelere ve bakanlığın yetkinliği kıldığı özel firmalara başvurabileceğini, ayrıca bakanlığın yetkili kıldığım firmalara da vatandaşların başvuruda bulunup güvenlik denetimi yaptırabileceğini söyledi.
“Ekonomik endişeyle vatandaş uzak duruyor”
Şen, “Ancak vatandaş bundan imtina ediyor. ‘Riskli çıkarsa ne yaparım’ diye yeni yapılacak inşaatın maliyetinden ve kirada nerede oturacağı endişesi yaşadığından dolayı bundan vatandaş uzak duruyor” ifadelerini kullandı.
Ancak bu sürecin böyle kalmaması gerektiğini, o nedenle devletin ilgi organları bu soruna kalıcı çözümler üretmesi gerektiğine işaret eden Şen, denetimin de belli periyotlarda mecbur olması gerektiğine vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Örneğin trafiğe çıkan araçlar beli periyotlarda kontrole götürülüyor. Devletin yetkilendirdiği araç muayene istasyonlarına. Muayene sonucu güvensiz olduğu tespit edilen, onaylanmayan araçların trafiğe çıkışını yasaklanıyor. Türkiye’de de artık, kamu ya da bakanlığın yetkilendirdiği yapı denetim şirketlerine benzer özel şirketler vasıtasıyla, binalarda da belli periyotlarda denetim ve kontrollerin yapılması yasal olarak zorunlu hale getirilmeli. Yapılan incelemeler ve hesaplamalar sonucunda can güvenliği riski kesinleşen binaların, konutların satışı ve kiralanması yasaklanmalı. Daha üzücü olaylarla karşılaşmamak için. Zorun olmazsa kolon kesmeleri, duvar yıkmalarıyla, deprem olmasa bile tadilat çalışmaları dahi binaya zara veriyor, çökmelere neden oluyor.”
“Kentsel Dönüşüm Bankası kurulmalı”
Türkiye’de riskli olduğu tespit edilen 6,5 milyon konut bulunduğuna işaret eden Şen, “Afet işleri bakanlığı mutlaka oluşturulmalı. Bu işin ekonomisi, finansmanının da çözülmesi lazım. Yani dar gelirli vatandaşlar kendi kaderiyle baş başa bırakılmadan, kentsel dönüşüm kaynaklı binaların finansmanı için acilen kentsel dönüşüm finansman bankası mutlaka hayata geçirilmeli ki vatandaşlara sıfır faizli kredi imkanları sunulabilsin” diye konuştu.
“Sadece TOKİ değil, belediyeler de katkı sunmalı”
Nihat Şen, Kentsel dönüşümdeki inşaat sürecinde de vatandaşların oturumlarını sağlamak için rezerv alanlarda geçici ya da daimi konutların hayata geçirilmesi gerektiğine işaret etti. Şen, “Dar gelirlilere sosyal konutların hayata geçmesinde sadece TOKİ değil, belediyeler de katkı sunmalı. Konut üreticilerinin yap-sat modelinin yanın sıra uzun dönemli kiralama metoduna geçmelerini teşvik edici, muafiyetler sağlayıcı yasal düzenlemeler yapılmalı. Aynı zamanda yatırımını dünya standartları süresinde geri alabilecekleri sistemi teşvik edecek düzenlemeler yapılmalı” şeklinde konuştu.