Koronavirüs nedeniyle çoğu insan evde karantina uygulamaya başladı. Dünyanın pek çok yerinde alınan önlemler, ekonomik ve toplumsal düzenin bir daha asla eskisi gibi olmayacağı düşüncesini akıllara getiriyor. Mesela dünyanın üretim konusunda Çin’e bağımlılığı sorgulandı, alternatif yollar geliştirilmeye başladı. Ayrıca online eğitim çözümleri, yakında köklü eğitim reformlarına neden olacak gibi görünüyor.
Tüm bu değişimler, sorunları toplumsal düzeyde kafaya takan insanların önemsediği şeyler. O insanlardan bazıları ise kafalarında biriken düşünceleri zamanında romanlara dönüştürmüşler, bizlere farklı nedenlerle aniden değişen dünyaları anlatmak istemişlerdi. Kimi bir uyarı niteliği taşıdı, kimi alternatif gelceklerde hayal gücünün sınırlarını zorladı.
Önce kendimizin daha sonra da başkalarının sağlığını tehlikeye atmamak için evden çıkmadığımız bugünlerde sizi derin düşüncelere götürecek romanlara yakından bakıyoruz. Bir nedenle aniden değişen dünyalarda geçen hikayelerin anlatıldığı bu distopik romanlar, sizi çok derin düşüncelere götürecek ve ciddi sorgulamalar yaptıracak.
Distopyalar aslında kötü değildir, aslında anlaşıldığı zaman her biri insanı ciddi şekilde uyaran hayal ürünü dünyalardır. Bolca sistem, insan ve toplum eleştirileri görmeye hazır olun, şu anki gibi aniden değişen dünya düzenini anlatan etkileyici romanları derledik.
Değişen dünya düzenini anlatan 16 distopik roman:
- The Running Man – Stephen King,
- Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley,
- Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood,
- 1984 – George Orwell,
- Otomatik Portakal – Anthony Burgess,
- Körlük – José Saramago,
- Dava – Franz Kafka,
- Beni Asla Bırakma – Kazuo Ishiguro,
- Biz – Yevgeniy İvanoviç Zamyatin,
- Demir Ökçe – Jack London,
- Açlık Oyunları serisi – Suzanne Collins,
- Uyumsuz – Veronica Roth,
- Fahrenheit 451 – Ray Bradbury,
- V for Vendetta – Alan Moore,
- I, Robot – Isaac Asimov,
- Mahşer – Stephen King.
The Running Man – Stephen King:
Korku ve gerilim denilince akıllara gelen ilk yazar olan Stephen King, 1982 yılında takma ismi Richard Bachman adıyla çıkardığı distopik roman. Kitabın konusu 2025 yılında şiddetin iyice arttığı Amerika’da geçiyor. Dünyanın herhangi bir yerine gitmelerine izin verilen yarışmacılar ve onları öldürmeye çalışan avcıları anlatıyor. Hikaye daha sonra beyaz perdeye ve filmden sonra da PC oyunlarına taşınmıştı.
Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley:
Dünyayı kötü yapan insanın doğası mıdır? İşte bu soruyu kendinize defalarca sormanızı sağlayacak bir distopik roman. 26. yüzyılın Londra’sında geçen hikayede, insanlar üreme teknolojisi ve hipnopedi ile değiştirilmiştir. Aile, kültürel çeşitlilik, sanat ve felsefenin yok olmasıyla beraber ironik bir şekilde tüm dünya mutlu olmuştur; savaşlar ve yoksulluk son bulur. Yaşam tarzlarıyla yeni dünya insanları gerçekten çok cesur oluyor.
Konusu itibarıyla herkesin hayal kurduğu bir dünya olarak görülebilir. Peki böyle bir dünya için bizi insan yapan değerlerden vazgeçmeye değer mi? Aslında kitap boyunca bu tarz soruları birçok kez kendinize sorabilirsiniz. Aile kavramının bile yok olduğu bir dünyanın insanları ne kadar masum olabilir?
Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood:
Kadınların geleceği hakkında oldukça karamsar bir roman. Yeni dünya düzeninde kadınlar artık tamamen erkeklerin kölesi haline gelir. Damızlık kızlar kırmızı kıyafetleri ve beyaz lapkaları ile yüksek mevkilerde yer alan kişilerin eşleri olurlar ve tek görevleri eşlerini memnun etmek olur; tabii ki bir de çocuk doğurmak var. Aslında günümüzde hâlâ büyük bir sorun olan kadın hakları ve kadınların hayatına dair ütopik bir yaklaşımla yazılmış içinizi sızlatacak bir hikayesi var.
Öyle bir dünya yaratılmış ki, kadınların okuma ve yazma bilmesi bile yasak. Sistemin dayattığı yaşam tarzını beğenmeyen kadınlar, zorlu işlerde çalışıp yavaş yavaş ölme özgürlüğüne sahipler. Kendilerine Yakup’un Oğulları ismini veren bir grup, dünyanın başına geçerek kadınların paralarına, işlerine ve hayatlarına el koyuyor.
1984 – George Orwell:
Politik bir konusu olan 1984, durumları hiç de iyi olmayan bir toplumu anlatıyor. Sistem toplumu her açıdan eskisinden çok daha iyi olduklarına inandırıyor. Ancak gerçekte özgürlük kavramı tamamen yok olmuş ve yaşam kalitesi de hiç olmadığı kadar yerlerde olan ütopik bir dünya. Romandaki ana karakterimiz, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan bu yeni dünyaya karşı baş kaldırıyor.
Sisteme karşı yapılan bu ayaklanma için kendine destekler arıyor ancak sonucu hiç de istediği gibi olmuyor. Yanındaki insanlar onu sisteme ihbar ediyor ve en başından beri karşı olduğu sistemin bir parçası haline geliyor.
Otomatik Portakal – Anthony Burgess:
Bu romanın yazılış hikayesi bir hayli ilginç. Kitabın yazarı Anyhony Burgess’e doktorlar tarafından beyin tümörü teşhisi konuluyor ve 1 yıllık ömrü kaldığı söyleniyor. Bunun üzerine “roman yazan müzisyen” olarak anılmak istediği için kitaplar yazmaya başlıyor. Ancak daha sonra teşhisin yanlış olduğu anlaşılıyor. Sadece bu zaman aralığında beş tane kitap yazmayı başarmış. Bunlardan biri de en ünlü olanı.
Kitabın hikayesi aslında yazar ve eşinin başından geçen gerçek bir olaydan sonra ortaya çıkmış. Ana karakterimiz Alex ve onun zorlu gençliğindeki gelişimini kendi ağzından öğreniyoruz. Kendi çetesi olan ve şiddete meyilli Alex, toplumun ve sistem eleştirilerini çok sert bir dille yapıyor.
Körlük – José Saramago:
Koronavirüs nedeniyle tüm dünyaya hakim olan karantina günlerini anımsatacak, oldukça farklı hikayeye sahip bir distopik roman. Arabasında trafik lambasının yeşile dönmesini bekleyen bir adam aniden kör oluyor. Ancak her taraf simsiyah olması gerekirken tam tersine bembeyaz. Daha sonra bu körlük bir salgın oluyor ve herkes beyaz körlüğe yakalanıyor. Bu süreçte kör olan tüm insanlar karantinaya alınıyor.
Bu karantinadan kaçan 7 kör ve kentte gözü gören tek insan olan bir kadının zorlu hayatta kalma mücadelesini okuyoruz. Sistemin tamamen dağıldığı, herkesin şiddet yanlısı olduğu bir dünya oluşuyor. Tüm değerlerin kaybolmasının da tek bir nedeni var; hayatta kalmak. İnsanoğlu hayatta kalmak için ne kadar karanlık olabilir sorusunun cevabını bu romanda bulabiliriz.
Dava – Franz Kafka:
Bir sabah uyanıyorsunuz ve size tutuklu olduğunuzu söylüyorlar. Aynı anda serbestsiniz ve normal bir şekilde hayatınıza devam edebilirsiniz. Suçunuzu hiç sormayın çünkü size asla söylemeyecekler. Ancak gittiğiniz her yerde, karşılaştığınız her insan sizin davanızı ve suçunuzu bilecek. Okuduktan sonra uzun bir süre aklınızdan çıkmayacak tarzda bir distopik roman.
Çok ciddi bir şekilde toplum eleştirisinin de yapıldığı romanda, ana hikayeye bağlı olarak anlatılan farklı hikayeler de var. Kitabın ismi Dava ama suçun ne olduğunu asla bilemiyoruz. Buna rağmen toplum sizi çoktan yargılamış ve suçlu olarak görüyor. Kendinizi savunma şansınız da hiçbir zaman olmuyor. Kafanızda uzun süre gitmeyecek sorular ve düşünceler biriktirecek bir eser.
Beni Asla Bırakma – Kazuo Ishiguro:
2017 yılında Nobel edebiyat ödülü alan Kazuo Ishıguro’nun “Beni Asla Bırakma” adlı distopik romanı insan kavramanın tamamen sona erdiği bir geleceği anlatıyor. 2010 yılında beyaz perdeye de taşınan hikaye tamamen insana odaklanmış. Teknolojinin de yardımıyla artık üstesinden gelinemeyecek herhangi bir hastalık bulunmuyor. Bunun en önemli sebebi de klonlanma teknolojisi.
İnsanlar artık damızlık olarak yetiştiriliyor ve sırf başkalarına organlarını vermeleri için hayata getirilmiş. Dışarıdaki dünyada yaşayan insanlar ise klonlanmış kişileri sadece birer organ olarak görüyorlar. Bir nevi onları canlı yerine bile koymuyorlar. Ana karakterlerimizin hikayelerinin içine girdikçe kendi hayatımızdan da çok şey bulacağımız bir roman.
Biz – Yevgeniy İvanoviç Zamyatin:
Yine ciddi toplum eleştirisinin yapıldığı bir başka bir distopik roman. Romanın yarattığı distopik dünyada insanlar doğadan ve kendi benliklerinden koparılmış durumdalar. Tam anlamıyla teknolojiye ve sisteme teslim olmuş bir hayatları var. Bu distopik dünyada insanların bir ismi değil numarası var. Kişisellik kavramı ortadan kaldırılmış. Öyle ki insanların her dakikası hatta saniyesi devlet tarafından belirleniyor.
Hayal gücü bu dünyada bir hastalık olarak görülüyor; yaşlılar ise buna ruh diyor. Zamyatin ise aslında romanında hayal gücü ve düşünmenin, özgürlük ve mutluluk ile eş kavramlar olduğunu da sorgulatıyor. İnsanın hayal kurmayı bile unuttuğu karanlık bir dünyayı anlatıyor.
Demir Ökçe – Jack London:
Demir Ökçe, kapitalist sistemin toplumu sınıflandırdığını ve sistem eleştirisini bir aşk üzerinden anlatıyor. Ernest bir gün Avis isimli zengin bir aileye sahip elit kesimden bir kıza aşık olur. Bu onun sınıf mücadelesinin de başlangıcı. Kapitalist sistemin işçileri nasıl kullandığı, işçilerin uzun mesai saatleri, canları pahasına çalışmaları gibi günümüzde de tartışmalara neden olan konuları anlatıyor.
Ernest’in mücadelesi o kadar büyüyor ki Amerika’da sokak savaşları başlıyor. Devlet, Demir Ökçe’ye ait tüm dergileri ve yazıları toplatıyor. Ciddi bir şekilde sistem ve burjuva eleştirisi yapılan romanda, günümüzden de birçok konu bulabilirsiniz.
Açlık Oyunları serisi – Suzanne Collins:
Suzanne Collins tarafından kaleme alınan Açlık Oyunları serisi, kitaplarından çok filmleriyle ünlendi desek yeridir. Yoksul ve zenginler olarak ikiye ayrılan toplumda, fakir bölgelerdeki gençler büyük ödüle kavuşmak ve hayatlarını değiştirmek için ucunda ölüm olan oyunlara katılıyorlar. Kahramanımız ise oyunlarda başarılı olup sistemin bir parçası olsa da, günün sonunda sisteme baş kaldırmaya karar veriyor.
Sadece filmleri izlediyseniz bir de Açlık Oyunları kitaplarını da okumanızı tavsiye ederiz. Filmlerde gördüklerimizin farklı yönlerini ve hikayeyi daha detaylı öğrenmemizi sağlıyor. Tabii ki de distopik romanların ortak özelliği olan toplum ve sistem eleştirisi kitapta da var.
Uyumsuz – Veronico Roth:
Filmlerinden de hatırlayabileceğiniz serinin ilk kitabı Uyumsuz. Kitapta toplum beş farklı sınıfa ayrılıyor. Dostluk, Bilgelik, Dürüstlük, Cesurluk ve Fedakarlık. Gençler 16. yaşlarına girdiklerine bir teste giriyorlar ve sonuca göre sınıfları belirleniyor. Bu testlerde birden fazla sonuç çıkanlara ise uyumsuz deniliyor. Kahramanımız Beatrice’ın testinden ise Bilgelik, Cesurluk ve Fedakarlık toplulukları çıkıyor ve aralarından bir seçim yapması gerekiyor.
Bir seçim yapmazsa uyumsuzların arasına gidecek olan karakterimiz tercihini Cesurluk’tan yana kullanıyor. Başarılı bir şekilde Cesur olduktan sonra iki sınıf arasındaki savaşı durdurmak için zorlu bir maceraya koyulurlar. Bu macerada farklı karakterler de ona eşlik eder. En önemlisi ise birbirlerine karşı his duydukları Dört karakteri. Seri 2. kitabı Kuralsız ile devam ediyor.
Fahrenheit 451 – Ray Bradbury:
Ray Bradbury’nin 1953 yılında yayımlanan eseri Fahrenheit 451, 2018 yılında beyaz perdeye de taşınmıştı. Teknolojinin inanılmaz ilerleyişinden sonra toplum sanat ve düşünce dünyası konularında geriliyor. Bu distopik dünyada bırakın kitap okumayı, evinizde bir kitap olması bile yasak. Bu iş için özel bir itfaiye ekibi kurulmuş. Ancak görevleri yangınları söndürmek değil tam tersine çıkarmak. Buldukları tüm kitapları yakıyorlar.
V for Vendetta – Alan Moore:
Sistem eleştirisi denilince akıllara gelen başyapıt kesinlikle V for Vendetta olur. Distopik çizgi roman nükleer savaş sonrası yeni bir düzenin hakim olduğu dünyayı anlatıyor. Artık tek bir parti, tek bir düşünce ve tam bir sisteme bağlılığın olduğu bir dünya. Kuzey Ateşi başa geldiğinden itibaren kitapları, sanatı, müziği ve insanların yaşamlarını büyük ölçüde kısıtlar veya yasaklar. Bu yeni hükümetin elinde tüm polisler, medya TV kanalları, askerler ve daha niceleri vardır.
Kahramanımız ise bu sistemi bozmaya kendini adamış, zorbalarla mücadele eden demir maskeli bir adam. V for Vendetta’nın filmini izleyip beğendiyseniz, sistem eleştirisinin yapıldığı bu distopik dünyayı okumak isteyeceğinizden eminiz.
I, Robot – Isaac Asimov:
Bilim kurgu kitapları ülkemizde fazla sevilmiyor. Ancak yine de Ben Robot’u seveneceksiniz. Robotların insanların kölesi olduğu bir dünyada, gerçekten düşünebilen bir robot yaratılır. Okurken zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamayacaksınız. Will Smith’in başrolünde yer aldığı filminde de aynı duyguları yaşamıştık. Uzun süre aklımızdan çıkmayan ve kendisinden sonraki robot filmlerine de konu olan kanunları bile var.
- Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.
- Robotlar, birinci kanunla çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.
- Robotlar, birinci ya da ikinci kanunla çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.
Mahşer – Stephen King:
Karantinadan kaçan kişilerin haberlerini görmüştük. Belki de bu kişiler Stephen King’in Maşher kitabını okuduktan sonra fikirlerini değiştirebilirler. Çünkü kitabın konusu biyolojik denemeler yapılan tesisten kaçan bir kişinin yaydığı bir mikropla dünyanın yok olmasını konu alıyor. Bir kişi tüm insanlığı yok edebilir mi diye sorarsanız, Mahşer’e göre bunu kolaylıkla yapabilir.
Hayatta kalan bir avuç insan kendilerine yeni bir lider arayışına giriyorlar. Önlerinde ise iki tane seçenecek var. Halkevi kurmakta ısrar eden 108 yaşındaki rahibe Abagail ve kötülükten başka bir şey düşünmeyen, kargaşadan mutlu olan şiddet yanlısı “kötü adam” Randall Flagg. Kitap konusu gereği oldukça karanlık ve distopik bir dünyada geçiyor.
Tüm dünyanın zorlu bir dönemden geçtiği bu günler de aslında önceleri distopik romanlarda okuduğumuz hikayelere benziyor. Bu kriz günlerini fırsata çevirerek bol bol kitap okuyabilirsiniz. Karanlık geleceklerin ve dünyaların konu edildiği bu kitaplar konuları ve verdikleri mesajlar ile size birçok şeyi sorgulatabilir.