‘Aşkların ve imparatorların şehri’ olarak bilenen 1750 rakımdaki beş bin yıllık Sagalassos’a, Isparta’da lavanta tarlalarını arkamda bırakıp gidiyorum. Üzerinde keklik öten, kekik biten dağ yollarından kıvrıla kıvrıla giderken; “ ey dünya sen kendi halinde ne kadarda güzelsin” derken aynı zamanda “buralara böyle bir şehir neden, nasıl kurulmuş” diye sorular sorarken buluyorum kendimi. İşte müze kartının geçerli olduğu, engellilere ücretsiz girişin yapıldığı antik kentin kapısındayım. Başta belirtmekte fayda var, ören yerini gezmek istemezseniz giriş kapısına yakın bir kafe var. Ve muhteşem bir manzarası var. Bu kafede vakit geçirebilirsiniz.
Tekerlekli sandalye için çok zor bir rota
Geçmişi MÖ üç bin yılına kadar uzanan ve 2009’da UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne giren Sagalassos ziyaretçilerini beş bin yıllık sokaklarında tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Ören yerine girer girmez hemen karşınıza bir gezi güzergâhı tabelası çıkıyor. Üç güzergah var. Bu güzergahlardan ilki bir, diğeri iki ve üçüncüsü de yaklaşık dört saat sürüyor. Bu bilgiler doğrultusunda kendinize bir rota belirleyebilirsiniz. Zahmetli ama bir o kadar keyifli yolculuktan sonra çıktığınız Sagalassos Antik Kenti’nde gezmek bir engelli için hiçte kolay değil. Tam girişteki gelişi güzel taş basamaklar hem yüksek hem de aşırı kaygan.
Tekerlekli sandalye için çok ama çok zor. Cihaz kullananlar taşların kaygan olmasından dolayı ekstra dikkat etmeliler. Ören yeri içinde basamaklar var ama tutunmak için pervaz olmadığından o merdivenlerden inip çıkmak oldukça zor. Tek başınıza değil de yanınıza size destek olacak birinin olması gezinizi daha güvenli hale getirecektir. Bu bilgileri özellikle belirtme ihtiyacı hissetim. Çünkü bu bilgiler sizin ören yerini daha bilinçli gezmenizi sağlayacaktır diye umut ediyorum. Bende tüm bu zorluklara rağmen kah dinlenerek kah daha da hızlanarak gezebildiğim kadar gezdim. Çıkabildiğim kadar antik kentin tepesine çıkmaya çalıştığım. Her mola verişimde bulunduğum noktadan ovaya doğru baktığımda gördüğüm manzara karşısında kendimi kraliçe gibi hissettim. Ve burada neden böyle bir şehir kurmuşlar soruma cevap bulabildim. Yerleşim yerinin kurma sebeplerinin en önemlisi, güvenlik kaygısı ve burada suyun bol olması. Antik çağlarda, civardaki vadiler bugün olduğundan daha da verimliydi.
Düşe düşüren zorlu macera
Antik kentin, en görkemli yapılarından biri olan Antoninler Çeşmesi ve Şelaleli Çeşme’nin bulunduğu alandayım. Buraya bin bir zahmetle, kan revan içinde çıkabildim. Yaptığım ilk şey buz gibi suyundan içip bu çeşmeyi yaptıran Sagalassos şehrinin en önemli hayırseveri Titus Flavius Severianus Neon ve eşine teşekkür etmek oldu. MS 161-180 yılları arasında, Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında, Yukarı Agora’ya sosyal ve estetik bir bütünlük kazandırmak için yapılmış.
Hâlâ suları akan Antoninler Çeşmesi, Agora, Bizans Bazilikası, Sütunlu Cadde, Apollon Klarios ve Antonian Pius Tapınakları, Macellum ve Kent Villası’yla beni düşe düşüren bu zorlu ama bir o kadar güzel Antik Kent için birkaç önerim olacak… Çıplak bir arazide olacaksınız lütfen gideceğiniz mevsime ve hava şartlarına göre yanınıza yedek kıyafet alın. Rahat spor bir ayakkabı tercih edin. Cihaz kullanmıyorsanız bile yürüyüşünüzü daha da rahat hale getirmek için yanınıza bir baton bulunsun. Antik kent içinde gezerken benim gibi dinlenmek maksadıyla uzun soluklu molalar vermek zorunda kalabilirsiniz. Yanınızda atıştırmak için bir şeyler alın. Antik kentin en önemli özelliği manzarası. Bu vesileyle molalarınızı pikniğe çevirin. Zira bende zerre yiyecek bir şey yoktu. Piknik yapmak yerine yüzümü ovaya çevirip, gözlerimi kapatıp kulaklarımı açtım. Bana her makamdan şarkı söyleyen kuş seslerini dinledim.