Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman, Türkiye ile ilgili yaptığı değerlendirmede “Hem dünyada olan biten gelişmelerin etkisinde hem de klasik bir gelişen piyasa krizi yaşıyor.” dedi.
Dünya genelinde ‘hissedar kapitalizminden paydaş kapitalizmine geçiş’ sürecinde yaşanan dönüşümün yarattığı riskler ve fırsatlar, Türkiye Kalite Derneği’nin (KalDer) düzenlediği ’30. Kalite Kongresi’nde tartışıldı.
Kongrenin bu yılki en dikkat çekici konukları arasında ise Nobel ödüllü, ABD’li ekonomi profesörü Paul Krugman yer aldı. Krugman, dünya genelinde yaşanan süreci değerlendirerek, “Bugün yaşadıklarımız, Kore Savaşı dönemine daha çok benziyor” diye konuştu.
Geçtiğimiz yıllarda ünlü ekonomist Nouriel Roubini ile Massachusetts Institute of Technology Öğretim Üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nu ağırlayan kongreye bu yıl da Nobel ödüllü, ABD’li Ekonomi Profesörü Paul Krugman katıldı.
Pandeminin artık sonu gelmeyen bir endemiye dönüştüğünü vurgulayan Krugman, şu açıklamaları yaptı:
“İnsanlar bununla yaşamaya alıştı. Ancak süreç, küresel anlamda ekonomik, sağlık, tedarik zincirleri ve daha birçok alanda büyük yıkımlara neden oldu. Pandeminin ekonomi üzerindeki etkisinin sonuna gelmedik. Pandeminin en korkunç etkisi geride kalmış gibi gözükse de insanların içinde büyük yıkımlar var. “
“Bütün tedarik zincirleri de süreçten etkilendi. Dünyada önemli kıtlıklar yaşanmaya başladı. Normalde ucuz olan, önemsiz emtialar, çok pahalı hale geldi. Mesela çipler, otomobil çipleri… En sofistike çipler değil bunlar ama şu anda bunları bulmakta sıkıntı var. Bunun gibi, bu basit, ucuz şeylerin bulunamaması, enflasyonun ortaya çıkması, otomotiv sektöründeki kıtlık bunun en büyük göstergesi. “
“Çok ciddi enflasyon var. ABD’de de aynı şekilde. Sanayide hammaddeleri bulabilmek konusunda zorluklar var. Sorunlar elbette halledilebilir. Ayrıca insanlar yeni işler bulma konusunda zorluk çekiyorlar ama bir yandan da istifalar söz konusu. İnsanlar sisteme olan tepkilerini istifa ederek gösteriyor. Hiçbir şeyin bu sistemde uzun süre ayakta kalamayacağına şahit olduğumuz bir duraklama döneminden geçiyoruz. Bu artık ‘yıkımcıl’ bir küresel süreç.”
“Covid ekonomik krizi, benzersiz bir kriz”
Bu dönemle birlikte insanların ne yaptıklarını sorgulamaya başladığını söyleyen Krugman, “1939’da olup bitenlerle aynı şeylerin olduğunu düşünebilirsiniz ama hayır, değil. ABD’de, aynı şekilde İngiltere’de de bir savaş esnasında yüksek ücretle çalışanlar ile düşük ücretle çalışanlar arasında birtakım farklılıklar ortaya çıkar. Bu böyle bir yansıma değildi. Şu anda pek çok çalışan fark ediyor ki aslında çalışma saatleri çok uzun, evde kalabilir ya da erken emekli olabilirler ya da başka bir şey yapabilirler, hayallerinin peşinden koşabilirler. Bir başka değişim de iş dünyasının birbiriyle olan ilişkisi, bunu yeniden düşünmek gerekiyor” diye konuştu. “Pandemi, çalışan sermayesine, paydaş sermayesine sahip olmanın önemini gösterdi” açıklamasını yapan Krugman, “Covid ekonomik krizi, benzersiz bir kriz. Önceki ekonomik krizlerle kıyaslayamazsınız” dedi.
“Yaşadıklarımız, Kore Savaşı dönemine benziyor”
“Bugün yaşadıklarımız, Kore Savaşı dönemine daha çok benziyor” cümlesini kullanan Krugman, “1950’de de çok fazla talep vardı, fiyatlar artmıştı. Elbette, olasılıklar dünyasındayız. Şunu söyleyebiliriz ki, enflasyonun bu kadar artacağı öngörülememişti. Evet, enflasyon düşecek bir dönem. Ama bu dönemdeki politikalar, hala asimetrik bir risk tablosuna bakıyorlar. Bu riskler nedeniyle farklı konular ortaya çıkacak. Sürdürülebilirlikle ilgili örneğin. İklim değişikliği tabii ki. Ama hiçbir zaman bu kadar da kolay olmamıştı çözüm bulmak. Çünkü artık teknoloji var. Ama bunu yapabilmek için doğru politikalar ve teşviklere ihtiyacı var dünyanın” diye konuştu.
“Türkiye klasik bir gelişen piyasa krizi yaşıyor”
Türkiye ekonomisine de değinen Krugman, “Ben bir ABD vatandaşıyım, eskiden diğer ülkelerle ilgili endişelenme lüksüm vardı, çünkü ABD ile ilgili endişem yoktu. Ama artık politik ve ekonomik olarak ABD’de de durum böyle değil. Türkiye ise hem dünyada olan biten gelişmelerin etkisinde hem de klasik bir gelişen piyasa krizi yaşıyor.” dedi ve şöyle devam etti:
“Bu, 1990’ların sonunda Çin dışındaki Asya ülkelerinde olan, 2000’lerin başında bazı Latin ülkelerinde yaşananlara benziyor. Hızla bir büyüme ve gelişme süreci ama çoğunlukla özel sektör için, Döviz cinsinden borçlanma risk taşıyor.”
“Dışarıdan gelen yatırımlarda bir dalgalanma yaşanırsa ki 2018 başından beri Türkiye bunu yaşıyor, paranın değer kaybetmesi ile mali dengeler tablosu kötü bir hal almaya başlıyor. Burada, iç talep ile kur arasında denge gündeme geliyor. Türkiye düşük faiz politikasını seçti ki bu her zaman düşük enflasyon demek de değil.”
“20 yıl önce Asya’da yaşanan krize baktığımızda da şunu gördük, paranın değerini korumak için gereğinden fazla yüksek faiz politikası izlendi. Faizi düşük tutup kuru dalgalandırmak konusunda ya da faizi yükseltip kendi paralarının değerini korumak konusunda geçmişte de ülkeler pek çok hata yaptı” dedi.”
“Pandemi yüzünden ciddi sekteye uğramış bir küresel ekonomimiz var”
“90’ların başından bu yana uzun vadeli yüksek enflasyonu Venezuela dışında dünyada pek görmedik” ifadelerini kullanan Krugman, “Türkiye bu açıdan daha eski bir kriz tipine doğru evriliyor olabilir. Böyle bir problemin eşiğinde. Bununla ilgili spesifik bir tavsiye veremem ama Türkiye iki tane eski senaryoyu tekrar yaşamaya başlıyor gibi görünüyor. Pandemi yüzünden ciddi sekteye uğramış bir küresel ekonomimiz var. Bu gibi durumlarda en başarılı olan organizasyonlar, temeli güvene dayalı, iyi ilişkiler kurmuş ekonomilerdir. Bu ilişkiler onlara sorunlu piyasalarda ayakta kalmayı sağlıyor” açıklamalarını yaptı.