Sürdürülebilirlik, canlıların yaşamının devam edebilmesi için en temel gerekliliklerin başında gelen bir konu. Fakat yaşadığımız son depremle gördük ki, deprem mühendisliğinde hem zamandan hem de paradan tasarruf etmek söz konusu olduğunda, sürdürülebilirlik gereklilikleri atlanıyor. Mott MacDonald’ta kıdemli baş mühendis olarak görev alan Dr. Barnali Ghosh, sürdürülebilirlik meselesinin daha az atık ve kirliliğe sebebiyet veren geri dönüştürülebilir malzemelerin kullanılmasının dışında doğal afetlerden kurtulabilen binaların inşa edilmesine kadar birçok şeyi ifade ettiğini belirtiyor.
Sismik tasarımın sürdürülebilir olması gerek
Deprem tasarımlarında temel ilkenin binalara dayanıklılık kazandırmak üzerine kurulu olduğunu belirten Ghosh, “Tipik olarak bunu, temelleri, sismik olaylar sırasında üst yapının altyapıdan önce etkileneceği ve temelin hasar görmesini engelleyecek şekilde tasarlarsak başarırız” diyor.
Esnekliğin sürdürülebilir bir kavram olduğunun altını çizen ancak bunun sismik tasarımın otomatik olarak ‘sürdürülebilir’ olduğu anlamına da gelmediğine dikkat çeken Ghosh, sismik riskin akıllıca değerlendirilmesi gerektiği üzerinde duruyor. Ghosh, riski azaltmanın en iyi yolunun da dikkatli değerlendirmeler sonucunda sismik tasarımların yapılması gerektiğini anlatıyor.
Çatışmalar her zaman olur
Depreme dayanıklılık meselesi söz konusu olduğunda, paydaşların, çevrenin ve ekonominin farklı taleplerini karşılama esnasında çatışmaların her zaman olabileceğine dikkat çeken Dr. Ghosh, asıl zor olanın talepleri en sürdürülebilir şekilde dengelemek olduğunu ekliyor.
Deprem sonrasında bina kaybının mali etkisinin çok büyük olabileceğini belirten Ghosh, ekibiyle yaptıkları altyapı karbon incelemesi sonuçlarına göre altyapıyla ilişkili karbon emisyonlarını azaltmak için gereksiz inşaatlardan kaçınmanın büyük bir öneme sahip olduğunu belirtiyor.
Sürdürülebilir şehirler
Sürdürülebilir şehirler, yaşam alanlarının sürdürülebilir bir hâl alması sonucu gelecekte de var olarak güvenli ve sağlıklı bir yaşamın planlanarak, yönetildiği alanlar ve topluluklardır. Birleşmiş Milletler’in 2030’a kadar ulaşılması hedeflenen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından (SKA) 11’incisi olan “Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar” şeklindedir.
Buna göre yaşam alanlarını ilgilendiren alt kriterlerin temelinde ise güvenli ve erişilebilir konutlar sağlama yer alır. Diğer kriterler ise şu şekildedir:
– Gecekonduların dönüştürülmesi
– Düzenli kentsel planlama
– Toplu taşımacılık yatırımları
– Kamuya açık yeşil alanlar oluşturma
– Katılımcı ve kapsayıcı kentsel yönetim
– Kentlerdeki olumsuz çevre etkilerinin azaltılması
– Kültürel ve doğal mirasın korunması
ALTYAPI, DAYANIKLILIĞI GEÇERSİZ KILIYOR
Mühendislerin, herhangi bir sismik müdahale sonrasında sürdürülebilirlik etkileri dikkate almaları gerektiğine vurgu yapan Dr. Ghosh, ele alınması gereken üç temel sorunu şu şekilde anlatıyor:
Sismik tasarım, yeni inşa edilen projelerin ötesine geçmelidir. Çünkü depremlerde daha iyi performans için mevcut binaların güçlendirilmesi gerekmektedir. Bir bina, depremde çöktükten sonra yeniden inşa maliyetinin yaklaşık yüzde 5’i karşılığında dayanıklılık için güçlendirilebilmektedir.
Çok yüksek bir güvenlik faktörü seçmek, kaynaklar üzerinde gereksiz bir yük oluşturabilir. Bu da gelecek nesilleri etkiler. Mühendislerin yalnızca cehalet sebebiyle olağanüstü yüksek güvenlik faktörleri kullanmamalarını sağlamak için sismik olayları incelemeye devam etmemiz gerekir. Depremler sırasında dinamik zemin yapısı etkileşim davranışı, daha fazla araştırmadan fayda sağlayacak bir alandır.
Gelişmekte olan birçok ülkede, altyapı talebinin sismik dayanıklılık da dahil olmak üzere diğer birçok faktörü geçersiz kıldığına dair bir algı olduğuna hatırlamakta fayda var. Sismik direnç müdahalelerinin, ülkelerin altyapı geliştirme ihtiyaçlarını tehlikeye atmadığından emin olunması için dikkatli olmak gerekmektedir.
“Tasarım ve inşaat standartlarına uyulursa, çökme olasılığı oldukça düşüktür” diyen deprem mühendisi Mehrdad Sasani, modern binaların depreme dayanacak şekilde tasarlanabilirken, yapının hasar görmesinin beklendiğini belirtiyor. Binaların, mevcut yasalara ve standartlara göre tasarlanarak inşa edilmiş olmaları halinde, bu seviyedeki bir depremde çok daha küçük bir oranda çöküş yaşanacağını söyleyen Sasani, ölümlerin bu kadar yüksek oluşunun en büyük sebeplerinden birinin de deprem saatinde çoğu insanın evde oluşundan kaynaklandığını ekledi.
Türkiye’nin sismik faaliyetlere yatkın olduğunu belirten Dirençli ve Sürdürülebilir Sistemlerin Yapısal Testi Laboratuvarı yöneticisi Jerome Hajjar da yıkımın hacmini önlemek için eski binaların çeşitli şekillerde güçlendirilebileceğini söyleyerek bu yolları şöyle sıralıyor: “Çelik destek, beton çerçeveler, bağlantı bölgelerinin güçlendirilmesi bunlardan bazılarıdır.”