Göç: İlk insanlık sınavımız değil
Vakanüvis
Bir süredir; başta Suriyeliler olmak üzere değişik milletlerden sığınmacılara yönelik tutumlar ile kimi sığınmacı görünümlü yabancılar kaynaklı provokatif gelişmeler yaşanıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin “devlet aklı” ile milletimizin “merhametli feraseti” bu oyunu da bozacak elbette. Türkiye, özellikle son 10 yıldır devasa bir göç operasyonuna evsahipliği yaptı / yapıyor. Bu faziletli tutum hiç şüphesiz ilk de değil. İşte Türkiye’nin “insaniyet karnesi”ndeki parlak sayfalardan bir tutam…
Anadolu, tarih boyunca çekim merkezi oldu
Anadolu’nun çok uzun asırlar boyunca gerek gönüllü yerleşme amaçlı gerekse zorda kalıp buraya sığınanların yol açtığı göçlere maruz kaldığı anlatılıyor. Özellikle Osmanlı Devleti döneminde hem yöneticilerin hem de halkın duyarlı tutumuyla mazluma, çaresize ve yurtsuza daima el uzatılmıştı. Anadolu’nun, başta iklim ve jeopolitik konumu olmak üzere, limanlar, otlaklar ve stratejik savunma güzergâhlarına sahip olması ve ekonomik, sosyal, kültürel kimliği, bu toprakları hemen her zaman çekim merkezi haline getirmişti.
Sefere gelen Müslüman Araplar geri dönmüyordu
Anadolu topraklarında zamana yayılarak gerçekleşen ilk göç hareketi, Müslüman Araplarla olmuştu. İslam’ın yayılma dönemlerinde Anadolu’ya yapılan seferler sonrasında pek çok Arap, ülkelerine dönmeyerek Anadolu’da kalmıştı. Arap ailelerinin Anadolu’ya yerleşmelerinin bir diğer nedeni de ekonomikti. Müslüman Araplar, Anadolu / Osmanlı İmparatorluğu interlandındaki dinamik toplumsal yapıda ticaret yapmayı tercih ediyorlardı. Osmanlı’nın yıkılış devirlerindeki Arap kökenli son göç dalgası ise I. Dünya Savaşı öncesinde, ağırlıklı olarak Suriye bölgesinde görülmüştü. Batı destekli Şerif Hüseyin’in önderliğindeki Arap isyanı sırasında, çatışmalardan etkilenen 5 bin civarında Müslüman Arap, Suriye ve Hicaz bölgelerinden İç ve Batı Anadolu’ya nakledilmişlerdi.
Arnavut göçü büyük göçlerden birisiydi
Anadolu topraklarına yönelik erken dönem kayda değer göçlerden birisi de Arnavut göçüydü. Fatih Sultan Mehmet zamanında Balkanlar’dan çok sayıda Arnavut İstanbul’a getirilmişti. Arnavutköy semti, 1468 senesinde İstanbul’a göç eden Arnavutlarca kurulmuştu. Arnavutluk toprağının Osmanlı yönetimine geçmesiyle birlikte başlayan göçlerle Arnavutlar zaman içerisinde toplumun ve devletin aslî unsularından olmuşlardı. Arnavutlar, Osmanlı Devleti idarî makamlarında en fazla görev alan isimler Arnavut kökenliydi. Sadrazamlık görevine getirilen 215 isimden 35’i Arnavut’tu.
Göç dalgalarından bir diğeri de 1850’li yıllarda yaşanmıştı. Kırım Tatar Göçleri, Osmanlı topraklarına gerçekleşen büyük çaplı Müslüman göçlerden birisiydi. 1783 öncesi dönem de Kırım Tatarlarının Osmanlı topraklarına küçük gruplar halinde göçleri görüldüyse de ilk büyük ölçekli göç, 1783 yılında Çarlık Rusya’sının Kırım’ı ele geçirmesiyle yaşanmıştı. Bundan sonraki Tatar göçlerinde ise 1890 yılına kadar Osmanlı – Rus savaşları belirleyici olmuştu. Dönemde ayrıca, Gürcü, Çeçen, Dağıstanlı, Laz, Arnavut, Boşnak ve Pomak göçleri de gerçekleşmişti.
Muhacirin Komisyonu (Göçmen İdaresi)
Bu arada göç hareketlerine karşı kurumsallaşma çalışmaları da görülmüş ve 1860 yılında “Muhacirin Komisyonu” (Göçmen İdaresi) tesis edilmişti. 1877’den itibaren ise II. Abdülhamid, “Umum Muhacirin”, “Muhacirin-i İslamiye”, “Muhacirin Encümen-i Alîsi” ve “İdare-i Umûmiye-i Muhacirin” Komisyonlarını kurdurmuştu.
O dönemdeki Çerkez göçü ise en az Kırım Tatarlarının göçü kadar dramatik sonuçları olan ve Anadolu’nun demografik yapısını etkileyen bir kitlesel göç olarak kayıtlara geçmişti. Aralıklı olarak Birinci Dünya Savaşına kadar 2,5 milyon civarında Çerkez göç etmek zorunda kalmış ancak bu göçmenlerin büyük bir kısmı (yaklaşık 1 milyon civarı) göç sırasında hayatını kaybetmişti. Bütün Balkan Savaşları (1912-13) boyunca da yaklaşık 640 bin civarında yerli Anadolu’ya göç etmişti. Yine, Mayıs 1916’da yaklaşık 800 bin Müslüman da Rus ordusundan (Moskof mezalimi) kaçmıştı. Bu süreçte, Azerbaycan’dan da göç dalgaları yaşanmıştı. Bir milyonun üzerindeki diğer bir göç dalgası ise Gürcülerle olmuştu. İlk olarak 1828 – 1829 yıllarındaki Osmanlı – Rus savaşı sonrasında başlayan Gürcü göçleri 1921 yılına kadar devam etmişti.
Polonezköy’ü Polonyalılar kurdu
Anadolu’ya göçlerde, 19’uncu yüzyılda yaşanan Polonyalı göçü ise farklı özellikleriyle dikkat çekiciydi. İstanbul’daki Polonezköy semti; 1830 Polonya Ayaklanması sırasında hükümet başkanı olan, sonrasında ise Polonyalı sürgünlerin siyasi lideri haline gelen Prens Adam Czartoryski tarafından 1842 yılında kurulmuştu.
Köyün adı, kurucusunun adı olan Adam’dan dolayı “Adamköy” olarak türetildiyse de zaman içinde Polonezköy kullanımı yaygınlanmıştı. Fransa Paris’te toplanan Polonyalı muhalifler, bir diğer merkez olarak da İstanbul’u seçmişlerdi. Eski hükümet başkanı Adam Czartoryski, Michal Czajkowski’yi temsilcisi sıfatıyla Osmanlı Devleti’ne göndermişti.
Czajkowski, Sadık Paşa oldu
Adam Czartorysk’un temsilcisi Michal Czajkowski İstanbul’a geldikten kısa bir süre sonra ihtida ederek İslamiyet’le şereflenmişti. Sadık adını alan ve Osmanlı Hükümetince “paşa” da yapılan Sadık Paşa, bugünkü Polenezköy semtinin bulunduğu yerde, Saint Benoit Fransız Lisesi’ni yönetmekte olan Lazarist rahiplerin kurduğu çiftliğin topraklarını satın almıştı. İlk başta sadece 12 kişinin yerleştiği köy zamanla gelişmiş ve ilerleyen yıllarda bu sayı 220’ye yükselmişti. Yıllar geçtikçe 1830 Polonya Ayaklanması, 1853 Kırım Savaşı’na katılan askerler, Sibirya sürgünü ve Çerkes esaretinden kaçan Polonyalılarla köyün nüfusu artmıştı. 1938 yılında Polonezköy sakinleri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına kabul edilmişler, 1968 yılında da işledikleri toprakların tapularını almışlardı.
Bosnalı Müslümanlar, Kırımçak Yahudileri, Rumlar ve Ermeniler
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna’yı işgal ettikten sonra 1918’e kadar Bosna’dan Türkiye’ye dört büyük göç dalgası olmuştu. İlk büyük göç, 1878 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna’yı işgalinden hemen sonraydı. İkinci göç, 1882 yılında gerçekleşmişti. Müteakip göç dalgası 1900 yılında, dördüncüsü ise 1908 yılında gerçekleşmişti. Yine Osmanlı döneminde İspanya’dan Sefarad Yahudileri, Kırım’dan Kırımçaklar (Türkçe konuşan Rabbinik Yahudiler), Karaylar, Kafkaslardan Dağlı Yahudiler (Tatlar), Gürcistan Yahudileri ile Yemen, Buhara ve Hindistan kökenli Yahudiler Türkiye’ye göç etmişti. Ayrıca Osmanlı Batı’ya doğru ilerledikçe buralarda bulunan Rum ve Ermenileri de Anadolu’ya naklediliyorlardı.
Yunanistan’dan 384 bin kişi geldi
Anadolu’ya göçler, Osmanlının son dönemindeki kadar yoğun olmasa da Cumhuriyet döneminde de devam etmişti. Göç eden bu insanların ortak özelliği ise son derece trajik kayıplar, acılar yaşadıktan sonra Anadolu’ya gelmiş olmalarıydı. Cumhuriyet döneminin en önemli ilk göç hareketi, 1923 yılında esasları belirlenen Türk – Yunan mübadelesi ile gerçekleşmişti. Anlaşmanın isminden de anlaşılacağı üzere karşılıklı gerçekleşen bu nüfus hareketliliği sonucunda 1922-1938 yılları arasında Yunanistan’dan Türkiye’ye 384 bin kişi gelmişti. Aynı yıllarda Yugoslavya – Makedonya’dan da büyük bir göç dalgası yaşanmıştı. 1924 ve 1936 yıllarında Yugoslav yönetimlerinin baskılarından bunalan Müslüman Türkler de çareyi Anadolu’ya göç etmekte bulmuşlardı. Yugoslavya Devlet Başkanı Josip Broz Tito’nun Türkiye’yi ziyaret ettiği 1953 yılında imzalanan “Serbest Göç Anlaşması”yla Makedonya’dan Türkiye’ye üçüncü göç furyası başlamıştı. Böylece toplam 77 bin 431 aileye mensup 305 bin 158 kişi Yugoslavya’dan Türkiye’ye göç etmişti.
Bulgaristan’dan gelen göçler de Cumhuriyet döneminin büyük göç hareketlerinden bir diğeriydi. 1923’ten itibaren Bulgaristan’dan gelen göçler, aralıklarla 1989 yılına kadar sürmüştü. Toplamda yaklaşık 800 bin kişi Anadolu’ya gelmişti. Ayrıca Romanya’dan 100 bine yakın kişi ülkemize göç etmişti. 1950’de kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin Çin tarafından işgali üzerine Doğu Türkistan’dan da Türkiye’ye göçler yaşanmıştı.
Nazi saflarında savaşanlar da geldi
Türkiye’nin göç hareketlerindeki ilginç bir detay da II. Dünya Savaşı sırasında Nazi güçleri safında savaşan kişilerin de yer almasıydı. “Doğu Lejyonları” olarak adlandırılan bu birliklerde yer alan Türk kökenli az sayıdaki kişinin yeni vatanı Türkiye olmuştu. 1979’da yaşanan İran İslam Devrimi sonrasında ise Türkiye’ye bir milyona yakın İranlı göç etmişti. Yine, 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali yeni bir göç dalgasına yol açmıştı.
Halepçe Katliamı ve Körfez Krizi göçleri
Tarihte; ferdî kaçışların dışında, 1945, 1951, 1953 ve 1967 yıllarında Suriye’den Türkiye’ye toplu göçler de gerçekleşmişti. Sayıları kesin bilinmeyen bu göçmenler, Kırıkhan, İskenderun ve Adana’ya yerleştirilmişti. Irak’ta 1988 yılında yaşanan Halepçe Katliamı sonrasında ise 51 bini aşkın kişi Türkiye’ye sığınmıştı.
1991 yılındaki Körfez Savaşı sonrasında da 467 bin kişi kaçarak Türkiye’ye gelmişti. Ayrıca; 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişi, 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17 bin 746 kişi, 2001 yılında Makedonya’dan 10 bin 500 kişi Türkiye göç etmişti.
– İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı, Göç Bilgi Notu
– Doç. Dr. Fuat Dündar, “Göçmenler ve Mülteciler”, Anadolu Dergisi, Sayı 9, Yıl 2018