Aslında yıllardır denizlerimizi tehdit ettiği bilinen ancak Nisan ayında havaların ısınması ile birlikte yüzeye çıkması sonucu haberdar olduğumuz müsilaj yani deniz salyası hepimizi hem şaşırttı hem de endişelendirdi. Çünkü Marmara Denizi’nde görünür olmaya başlayan deniz salyasının aslında Ege Denizi ve Karadeniz’e yayıldığı, aynı zamanda tüm deniz tabanının müsilaj kaplı olduğu görüldü.
Müsilaj aslında doğal bir fenomen. Ancak denizlerin kirlenmesi ve iklim değişikliği nedeniyle bu fenomen tehlikeli bir hale geliyor ve denizleri boğmakla kalmıyor, aynı zamanda insan sağlığı üzerinde de olumsuz etkiler yaratıyor. Yine de bu sorunun çözümsüz olmadığını bilmeliyiz. Gelin müsilaj nedir, nasıl ortaya çıkar, zararları ve çözüm yöntemleri nelerdir biraz daha yakından bakalım.
Müsilaj nedir?
Müsilaj, fitoplankton adı verilen mikroskobik boyutta bir algin aşırı büyümesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Görüntüsü nedeniyle deniz salyası ya da deniz sümüğü olarak da adlandırılır. Her zaman denizlerde kendi halinde yaşayan bu algler, farklı nedenler sonucu büyüdüklerinde müsilaj oluşur ve özellikle bahar aylarında denizlerin ısınması ile birlikte yüzeye çıkar.
İnsanlar deniz salyası kavramı ile ilk kez 1729 yılında Adriyatik Denizi’nde karşılaştılar. Bu konuda yapılan çalışmalar ise müsilajın burada tekrar ortaya çıktığı 20. yüzyılın başlarında yapılmaya başladı. 2007 – 2008 yıllarında Adriyatik Denizi’nde yeniden müsilaj görülmüş ve bu denize kıyısı olan ülkeler ortak bir politika izleyerek bu sorunu ortadan kaldırmışlardır.
Müsilaj nasıl ortaya çıkar?
Müsilaj, aslında doğal bir durumdur. Çünkü denizdeki tüm canlılar belirli oranda bu maddeden üretirler. Ancak denizdeki azot ve fosfor seviyesi artıp; yani deniz kirlenip, bir de üstüne iklim değişikliği nedeniyle ısı ve rüzgar dengesi değişince bu müsilajların boyutu bugün gördüğümüz kadar büyüyebilir.
Deniz üzerinde hepimizin gördüğü müsilaj oluşumu aslında bu fenomenin son safhasıdır. Eğer deniz üzerinde müsilaj görüyorsanız o denizin dibi tamamen deniz salyası kaplamıştır ve o deniz artık sağlıklı değildir. Marmara Denizi’nde müsilaj ortaya çıktıktan sonra keşif yapan dalgıçlar da bu durumu doğrulamış ve denizlerimizin tabanının salya ile kaplı olduğu görmüşlerdir.
Müsilajın doğaya zararları nelerdir?
Şöyle düşünelim; bir kişiyi deniz salyası benzeri yapışkan bir madde ile tamamen kapladığımız zaman ne olur? Nefes alamaz ve ölür değil mi? İşte denizlerimizde yaşayan canlıların yaşadığı durum tam olarak budur. Denizin dibinde yaşayan sünger, mercan, istiridye, pina, küçük balıklar, balık yavruları ve balık yumurtaları üzerleri müsilaj kaplı olduğu için oksijen alamıyor ve boğuluyorlar.
Tüm akrabalar çoluk çocuk evde toplandığınızı düşünün. Günlerce bu evden çıkmadan vakit geçirin ama cam, kapı, pencere, kapı delikleri bile kapalı olsun. Ne olur? İçeride bulunan oksijen bir süre sonra biter ve boğularak ölürsünüz. İşte deniz yüzeyinin müsilaj kaplanması da ikincil olarak bu soruna neden oluyor. Güneş ışığının denizin alt tabakalarına geçememesi sonucu bütün doğal dengenin bozulduğunu söylemeye gerek bile yok.
Müsilajın insana verdiği zararlar nelerdir?
Öncelikle müsilaj kaplanmış bir denizde deniz taşımacılığı yapmayı unutun. Küçük ve orta boyutlu tekneler çalışmaya başladığı an motor pervanesi müsilaja takılacak ve duracaktır. Aynı şekilde bu boyutlardaki teknelerin motorları soğutma sistemi için deniz suyunu kullanırlar. Ancak deniz salyalı su bu sisteme girdiği anda tüm mekanizmayı bozar. Bu nedenle teknelerin müsilajlı suda çalıştırılması söz konusu bile değildir.
Müsilaj kaplı denizlerden avlanmış hiçbir canlı tüketilemez. Çünkü ölmüştür. Nefessiz kalarak ölen bu canlıları avlasak bile yediğimiz zaman zehirleniriz. Zaten avlanma sınırlarının son yıllarda doğayı yok edecek oranda gevşetildiğini düşünürsek bir de denizin müsilaj kaplanması balıkçılığı bitirecektir.
Bunlara kenara bırakalım; gördüğü herkesin aşılandığından emin olan ve döviz kuru nedeniyle küçücük maaşıyla bile ülkemizde krallar gibi tatil yapmaya gelmiş bir turisti düşünelim. Bu turist deniz salyası kaplı denize girmez. Bunun sonucu olarak da turizm biter gider. Turizm sektörünün ülkemiz açısından ne kadar büyük bir gelir kaynağı olduğunu düşünürsek bunun ne kadar büyük bir sorun olduğunu da anlarız.
Müsilaj sorunu nasıl çözülür? Bugüne kadar neler yapıldı?
Türkiye, müsilajla ilk kez 1997 yılında tanışmıştı. Ancak yüzeydeki deniz salyası yaklaşık 45 gün içinde kendi kendine kaybolduğu için anladığımız kadarıyla bu sorun unutuldu gitti. Geçtiğimiz Nisan ayında deniz salyası tekrar ortaya çıktıktan sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi yüzlerce işçi görevlendirerek deniz yüzeyinde müsilajı temizleme çalışmaları başlattı. Ancak bu çalışmalar sehpanın tozunu almak gibi geçici bir çözümdü.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un Pendik ilçesi açıklarında ve Kocaeli Körfezi açıklarında denizin 30 metre derinine oksijen pompalandı. Elbette, bu çalışma da ölmek üzere olan bir hastaya oksijen maskesi takmaktan başka bir şey değildi. Sorun, deniz kirliliğidir ve acil çözüm gerekir.
Neyse ki sonunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı konuya müdahil oldu ve Marmara Denizi’ne akıtılan atık su tesislerinin biyolojik arıtma tesislerine dönüştürüleceğini söyledi. Geç olsun, güç olmasın. Eğer gerçek anlamda önlem alınırsa ve su arıtma tesislerinin ve fabrikaların artık Marmara Denizi’ni kirletmelerine izin verilmezse 5 yıl içinde müsilaj sorunundan kurtulacağımız düşünülüyor.
Atılacak en önemli adım ise artık denizlerin bizim çöplüğümüz olmadığını anlamaktır. Yılda tonlarca atık bu denizlere atılıyor ve elbette bu atıklar kendi kendine yok olup gitmiyor. Bu yüzyılda atıklarımızı çok daha doğa dostu bir şekilde yok etmek mümkün. Yeter ki devlet ve fabrika sahipleri biraz daha az kar etmeyi kabul etsinler.
Denizlerimiz için tek sorun müsilaj mı?
Ah keşke. Farklı bir açıdan değerlendirdiğimiz zaman müsilaj doğal bir fenomendir ve geldiği gibi elbet bir şekilde yok olacaktır. Daha büyük ve sonu gelmez diğer bir sorunumuz ise mikroplastiklerdir. 5 milimetreden küçük olan plastik parçalara verilen isim olan mikroplastik, bu aralar balıkların vazgeçilmez öğünü haline geldi.
Balıkçıya gidip bir kilo balık aldınız diyelim. Eve gelip pişirdiniz ve yediniz. Geride kalan poşet var ya, aslında onu da yediniz. Çünkü son yapılan çalışmalara göre artık balıklar ağzına kadar mikroplastikle dolu. Hadi balıkların hayatını mahvetmeyi umursamıyoruz diyelim, gerçekten plastik yemek istiyor muyuz?
Tek kullanımlık plastik malzemeler kullanmayı bırakarak, geri dönüştürülmüş ürünler kullanarak, atıklarımızı geri dönüşüm için ayırarak, yahu en azından yere çöp atmayarak bile bir şeyler yapmamız mümkün. Bundan sonra popüler bir kahveciye gittiğiniz zaman tek kullanımlık bardak almak yerine porselen bardak kullanmak bile güzel bir adım olacaktır.
Denizlerimi boğan müsilaj nedir, nasıl ortaya çıkar, zararları nelerdir, nasıl ortadan kalkar gibi merak edilen soruları yanıtladık ve konu ile ilgili bilmeniz gereken önemli noktaları anlattık. Belki bir fabrika sahibi değiliz ama hepimizin doğa için yapabileceği bir şeyler var.