Modern Beyşehir, kalabalık bir anacaddeyle adeta tarihinden koparılmış. Buna rağmen sayısız tarihi esere ev sahipliği yapan bir ilçe. Bunlardan biri de Bedesten ya da diğer adıyla Bezzarlar Hanı. Taş işçiliğinin en zarif örneklerinden olan yapı, Anadolu’daki en yaşlı bedestenlerden biri. Eşrefiye Camisi civarında ortaçağdan kalma birbirinden ilginç yapılar göreceksiniz. Çok kubbeli Dokumacılar Hanı ve tarihi 13’üncü yüzyıl ortalarına kadar uzanan Çifte Hamam’ın kalıntıları en çok ilgi çekenler… 1900’lü yılların hemen başında Anadolu Osmanlı demiryolu ortaklığı için yaptırılmış olan Beyşehir Köprüsü ilçenin simgesi olarak kabul ediliyor. Trafiğe açık ama bu yoğunluğa yeterli gelmediğinden hemen yanında yeni bir köprü yapılmış. Estetik ve zarafet açısından kıyasladığınızda geçmişe olan hayranlığınız bir kat daha artacak.
Kıyıda durun, ufka bakın
Beyşehir Gölü, Göller Bölgesi’ndeki en büyük ve ülkedeki en geniş tatlı su gölü. En güzel manzarası akşamın ilk saatlerinde yaşanıyor. Beyşehirliler güneşin batışını seyretmek üzere çıktıkları Dedegöl Dağı yürüyüşlerini bu saatlerde tamamlayıp geri dönüyor. Kıyıda durun ve ufka doğru bakın, birçok adacığın suyun üzerinde adeta ‘yüzdüğünü’ fark edeceksiniz. Bu adalardan bazıları yağmurun fazla yağdığı yıllarda ortadan yok oluyor.
Göle kısa bir yürüme mesafesindeki Eşrefiye Camisi beni Beyşehir’de en çok etkileyen yapıların başında geliyor. Selçuklu sonrası ortaya çıkan beylikler döneminde Batı Anadolu’yu 1277’den 1326’ya kadar yöneten Eşrefoğlu hanedanından Eşrefiye Seyfeddin Süleyman için 1299’da yapılmış. Eşrefiye Camisi, dışarıdan baktığınızda içinde nelerin olduğuna dair çok az ipucu veriyor, ancak içeri adım attığınız anda iş değişiyor. Geniş ve aydınlık holün resimlerle bezenmiş düz tavanıyla onu destekleyen ve ‘orman’ imajını yaratan
42 tane ahşap sütun insanı şaşırtıyor. Hiç çivi kullanılmadan inşa edilmiş ahşap camilerin en büyüğü ve orijinali olarak Anadolu’daki ender örneklerden. Caminin tam ortasındaki ‘karlık’ olarak adlandırılan tepe penceresi 1960’larda kapatılmış. ‘Karlık’ sayesinde kışın yağan kar ortadaki boşluğa düşüyor ve oluşan nem tahtaların çatlayarak bozulmasını engelliyormuş. Camideki tek istisna mihrap; ahşaptan değil son derece zarif turkuvaz, mavi ve siyah renkli Selçuklu çinileri…
1302’de Eşrefiye Seyfeddin Süleyman öldüğünde başyapıtının yakınına gömülmek istemiş ve muhteşem çinili türbesi caminin yan tarafına yapılmış. Normalde kilitli ama imam rica ederseniz açıyor. Eğer otomobiliniz varsa Beyşehir’de çevreyi de mutlaka gezmenizi öneririm. Beyşehir ve Kızıldağ ulusal parklarının yanından geçen, nispeten daha sakin olan batı sahillerinde bir tur atın. Duraklarınızdan biri, Kubadabad’daki yazlık sarayın kalıntıları olsun.
Şaheser Selçuklu çinileri
Kalıntılar Gölyaka Köyü’nün kuzeyinde, tam göl kıyısında. Burası I. Alâeddin Keykubad (1192 – 1237) tarafından Beyşehir Gölü’nün kıyısına yaptırılan ve günümüze ulaşmayı başarmış tek Selçuklu sarayı. Büyük saray ve küçük saray günümüze en iyi durumda gelen yapılar. Sarayın çinileri Selçuklu sanatı açısından önemli. Kubadabad Sarayı’nın duvarlarını süsleyen çiniler şaheser olarak kabul ediliyor. Bulunan eserleri Konya Karatay Müzesi’nde görebilirsiniz. Halk arasında ‘Eflatun Pınarı’ olarak adlandırılan yerse, geç Hitit döneminden kalma, içinde anıt olan bir höyük. Höyüğün tarihi MÖ 1300’lü yıllara dayanıyor. Pınara doğru bakan devasa anıt 7 metrelik eni ve 4 metrelik boyuyla görenleri büyülemeye yetiyor.
Fasıllar Köyü’ndeki 70 tonluk tek parça bazalt anıtı da görün Beyşehir’e giderseniz. Bir tanrı, iki aslan ve ikinci dereceden bir tanrı betimlenmiş. Üzerindeki figürlerden dolayı, anıtın Hitit Kraliçesi 4. Tuthaliya dönemine yani MÖ 13’üncü yüzyıla ait olduğu düşünülüyor. Bu köyde görmeniz gereken bir anıt daha var: Lukyanus Anıtı… Bu anıt 10 metre yüksekliğinde bir kayanın üzerine yapılmış bir at kabartması. Kitabesinden anlaşıldığı kadarıyla anıt Lukyanus adındaki gencin ölümü üzerine ailesi tarafından yaptırılmış. Kitabede ayrıca Lukyanus’un adını yaşatmak için düzenlenen güreş müsabakasının kuralları da yazılı. Kayaya oyulmuş atın tam karşısındaki eyvanın da mezar yeri olduğu tahmin ediliyor. Bölgenin hazinelerinden bir başkası ise Yunuslar Köyü’nde bulunmuş olan Heraklis Lahdi.
2.5 metre boyunda, beyaz mermerden Romalılar döneminde yapılmış bu muhteşem eser şu anda Konya Müzesi’nde sergilenen en nadide parçalardan biri.
‘Küp mezar’ anıtları
Fasıllar’dan Gölkaşı Köyü’ne geçerseniz neolitik çağdan, 7500 yıllık, dört kültür katı olan Erbaba Höyüğü’nü de görebilirsiniz. Burada bolca el aleti, kaplar, toprak heykelcikler bulunmuş. Höyükten çıkarılan hayvan kemikleri, buğday, arpa, mercimek kalıntıları o dönemde hem hayvancılık hem de tarım yapıldığının kanıtı. Akburun Köyü’ndeki küp mezar anıtlarıysa geç Hitit dönemine ait. Anadolu’da tarihi neolitik döneme dayanan bu mezar türüne ait anıtlar ne yazık ki kaderlerine terk edilmiş.
Mağaralar şehri
İlgi alanınıza giriyorsa Beyşehir’deki mağaraları mutlaka görün. Çamlık (Kör İni) Mağarası, 9 kilometrelik uzunluğuyla dünyanın en büyükleri arasında. Benzer ilginçlikteki bir diğer mağara da Yenidoğan Dehlizi. Beyşehir’de 40’tan fazla mağara var. Anamas Ormanları’nın el değmemiş güzelliği de yeşilin ve mavinin her tonunu cömertçe sunuyor. Kamp yapmayı seviyorsanız, burada çadır kurabileceğiniz alanlar da var.
Gitmesi kolay, dönmesi zor
Buraya gitmek isteyenlere bir hatırlatma yapayım; en yakın havaalanı Isparta’da. Her saat kalkan otobüsler Eğirdir ve Konya’yı Beyşehir üzerinden bağlıyor. Bu da otobüsten inip camiyi ziyaret ettikten sonra istediğiniz yöne doğru yola devam edebilme kolaylığı sağlıyor. Diğer bir seçenek de Eğirdir’den yapılacak günübirlik yolculuk.