İstanPol KHK’lerle işlerinden edilen genç akademisyenlerin kurduğu bir araştırma merkezi. Bilimsel üretimin üniversite dışında da yapılabileceğini kanıtlayan takdire değer çalışmalara imza atıyorlar. Bu kapsamda “Türkiye’de Gençlerin Güvencesizliği: Çalışma, Geçim ve Yaşam Algısı” başlıklı araştırma raporunu kamuoyuyla paylaştılar.
Türkiye’de işsizlik ve güvencesizliğin ne denli yakıcı bir sorun olduğunu biliyoruz. Genç işsizliği ise manşet orandan da hızlı artıyor. Bugününden hoşnutsuz, geleceğinden umutsuz, kendine güvenini giderek yitiren bir kuşağın ortaya çıktığını hissedebiliyoruz. Ancak gelişmeleri ya makro istatistiklerden ya da medyaya yansıyan ekstrem olaylardan el yordamıyla izleyebiliyoruz. Bu nedenlerle proje koordinatörlüğünü Alphan Telek ve Seren Selvin Korkmaz’ın üstlendiği; gençlerin duygularını, algılarını, beklentilerini birebir kendi ağızlarından dinleyebileceğimiz bu tip araştırmalar büyük önem taşıyor.
Çalışma üç odak grup üzerinden, birinci grup yüksek eğitimli çalışanları ve üniversite öğrencilerini, ikinci grup eğitim düzeyi göreceli düşük çalışanları, üçüncü grup ise işgücü piyasası dışındaki kişileri kapsayacak şekilde oluşturulmuş. Odak grup yöntemi katılımcıları yan yana getirmek, duygusal ve pratiğe ilişkin ortak noktaların ve farklılıkların serbest tartışma yoluyla ortaya dökülmesine olanak tanımak amacıyla seçilmiş.
Araştırmanın Bulguları
Araştırma şu temel bulgulara ulaşmış:
► Gençlerin eğitim ve istihdam durumu fark etmeksizin “düzenli çalışma saatleri, düzenli maaş ve düzenli tatil hakkı” vurgusu ön plana çıkıyor. Çalışma koşullarının beklentileriyle örtüşmediği dile getiriliyor. İşsiz gençlerin ise kendilerini topluma mahcup hissetmelerinin bir sonucu olarak yorumlanabilecek, “saygı duyulmaya” özlemi dile getiriyor.
► Kamu sektöründe çalışmanın beklentilerini karşılamak açısından daha cazip bulunduğu gözlemleniyor. Ancak gençler devlet kadrolarında kayırmacılığın ön planda olduğunu ve işe alımlarda bu durumun belirleyicilik kazandığını düşünüyorlar.
► İş yerinde hiyerarşik ilişkilerle karşılaşıyorlar, yöneticilerin keyfi uygulamalarına karşı kendilerinin yalnız ve kırılgan bir durumda bulundukları kanaatini taşıyorlar.
► Gençler “sosyal sermaye” kavramıyla ifade edilebilecek, akraba ve tanıdıkların varlığının hem iş bulmada, hem de işyeri ortamında avantaj sağladığını söylüyorlar.
► Performans değerlendirme sistemlerinin yönetici odaklı olduğu algısına sahipler. Çalışanların yöneticileri değerlendireceği bir mekanizmanın eksikliğine dikkat çekiyorlar.
► Alınan eğitimle yapılan iş arasındaki uyumsuzluk bir mesleki kimlik kazanmalarını engelliyor. Bu da gençlerin iş değiştirmek istemesine yol açıyor.
► Araştırmaya göre gençler eğitim ve istihdam durumu fark etmeksizin geçim sıkıntısı çekiyorlar. Geçim sıkıntısı aileleri ile yaşamlarını zorunlu kılıyor, ancak aile desteği ile ayakta kalabiliyorlar.
► Gençlerin kredi kartı, ev kredisi, Kredi Yurtlar Kurumu öğrenci kredisi gibi farklı borçlar sarmalında sıkıntı çektikleri anlaşılıyor. Katılımcıların bazılarının faturaları ödemekte zorlandıkları görülüyor.
► Eğitim durumları, istihdamdaki konumları ve meslekleri fark etmeksizin gençler “güvencesizlik ve belirsizlik” hissini yaşama psikolojisinde ortaklaşıyorlar. Bu da endişeli, kaygılı, stresli bir ruh haline neden oluyor.
► Genç kadınlar güvencesizliği daha derinden hissediyorlar. Ücretsiz kreş gibi sosyal haklardan yoksunluk ise kadınların çalışma hayatındaki kırılganlıklarını daha da artırıyor.
► Gençler içinde bulundukları sorunların sorumlusu olarak siyasetçileri, Suriyeli göçmenleri ve halkı işaret ediyorlar. Araştırmacılar, Suriyeli göçmenler konusundaki olumsuz yargıların dezenformasyondan kaynaklandığının altını çiziyorlar.
► Gençler olanaklar elverse, daha iyi çalışma koşulları ve hayat standartları bulunan başka bir ülkede yaşama isteğini seslendiriyorlar. Siyasetçilere güvensizlik, iş yaşamındaki olumsuzluklar ve kayırmacılığa dayanan ilişkilerin yaygınlığının bu hoşnutsuzluğun kaynağı olduğu ortaya çıkıyor.
► Türkiye’de sık tekrarlanan ve sonuçlarının bir şeyi değiştirmediğine inanılan seçimlerden bıkkınlıklarını dile getirseler de, 31 Mart 2019 yerel seçim sonuçlarının “bir şeylerin değişebileceği” algısını yarattığı görülüyor.
► Araştırmaya katılan gençlerin çoğu ülkenin kötüye gittiğini düşünüyor ve bunu daha çok ekonomik kaygılar ile ilişkilendiriyor. Tüm olumsuz algılarına karşın gençler bu kötüye gidişe kendi kuşaklarının nokta koyacağına inanıyor.
Prekarya
Araştırmacıların akademik formasyonu raporun ampirik bir çalışmayla sınırlı kalmamasını, teorik bir arka plan üzerinde yükselmesini sağlıyor. Pierre Bourdieu’ya ait “sosyal sermaye” gibi kavramların seferber edilmesinin yanı sıra odak grupların seçimi İngiliz sosyal bilimci Guy Standing’in prekarya kavramlaştırması üzerinde yükseliyor. Araştırmacılar odak grupları belirlerken Standing’in göçmenler kategorisi yerine “ne işte, ne eğitimde” olan gençleri ikame ediyorlar.
Üretimin ağırlığının hizmetler sektörüne kayması; geçici, parça başı, sosyal hak ve güvencelere sahip olmayan çalışma biçimlerinin yaygınlaşması; teknolojinin olanaklarının evden çalışmaya elvermesi sonucu sınıf ve dayanışma bağları ekosistemi dışında bir emekçi tipinin ortaya çıkması vb.
nedenler yeni tanımları zorunlu kılıyor. Ancak eski günlere özlem duyan ve fiziksel emek gerektiren işleri yapanları, göçmenleri (IstanPol araştırmasında ne işte, ne eğitimde olanları) ve üniversite eğitimi almış, liderlik kapasitesine sahip olduğu düşünülen ilericileri kapsayan prekaryanın değişimi gerçekleştirebilecek, kendi içinde ortak bir kimlik ve dayanışma ilişkilerini barındıran bir ‘toplumsal özne’ olarak tanımlanabileceği konusu epey tartışmalı…
Ancak Alphan Telek ve Seren Selvin Korkmaz’ın araştırması hem bugün Türkiye’deki gençlerin karşı karşıya kaldığı kaygı verici durumu gözler önüne sermesi, hem de yeni sınıf biçimlenmeleri konusunda kuramsal tartışmaları davet etmesi açısından zamanlaması çok yerinde bir çalışma.