İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsünden bilim insanlarının yaz dönemi ölçümlerinin ilk bulgularına göre, Marmara Denizi’nde sıcaklık artarken oksijen seviyesi azalıyor.
Enstitüden bilim insanları, Alemdar 2 gemisi ile Marmara Denizi’nde oksijen, sıcaklık, mevsim etkileri ve denizin güncel durumunu inceledikleri yaz seferini tamamladı. Sefer kapsamında denizin 100’e yakın noktasından örnekler alınarak analizler yapıldı.
Elde edilen ilk bulguları paylaşan İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Cem Gazioğlu, fiziksel, kimyasal ve biyolojik örneklemeler için bazı özel bölgeler seçtiklerini belirterek, “Buralardan daha fazla veri sağlamak için özel şamandıra sistemleri de kurmayı düşünüyoruz. Böylece sürekli bu noktalardan örnek alarak ofis ortamında değerlendirebileceğiz.” dedi.
“Oksijen miktarı gittikçe düşüyor”
Yaptıkları örneklemelerin Marmara Denizi’nin temmuz ayına ait değerleriyle ilgili son derece önemli bilgiler sağladığını anlatan Gazioğlu, “Üst tabakadaki prosesleri anlamamızı sağlayacak uygulamalar gerçekleştirdik. Marmara Denizi oksijen sıkıntısı olan bir deniz, üst tabakalarında oksijen tüketimi yüksek ve oksijen miktarı gittikçe düşüyor. Arzu etmediğimiz seviyelere kadar indiğini gördük. Alt tabakadaki Akdeniz suyunu temsil eden suda da oksijen değerlerinde istemediğimiz ama beklediğimiz sonuçlar var.” ifadelerini kullandı.
Denizin üst katmanında biyolojik faaliyetlerin yüksek olduğunu aktaran Gazioğlu, şöyle devam etti:
“Beklentimiz, bunun oksijeni yükseltmesi yönündeydi ama ortamda bulunan kimyasallar bu canlılığı çok besleyemiyor. Bu kendi içinde iyi bir şey olabilir ya da biyolojik olarak bazı organizmaların oradaki kimyasalları aşırı tükettiği sonucu da çıkabilir. Gördüğümüz oksijeni ilk tabakada tüketen bir proses var. Bu tüketim ilk kısımdan diplere doğru giderek Akdeniz suyuna yaklaştıkça çok kritik seviyelere kadar iniyor. Bu beklediğimiz ve arzu ettiğimiz bir şey değildi. Aşağıdaki düşük seviyedeki oksijen ise beklediğimiz ama arzu etmediğimiz bir şeydi.”
Gazioğlu, bu yıl hava sıcaklığındaki artışın geç ama şiddetli başladığına ve Marmara Denizi’nin Karadeniz gibi soğumadığına dikkati çekerek, “İlk 25 metrelik katmanda bunu görebiliyoruz, yani Marmara Denizi’nin çok soğuyamadığını sıcak kaldığını görüyoruz. Artan sıcaklığın sonraki seneye de bir transferi söz konusu. Bunu besleyen Karadeniz, ısı transferini buraya aktarıyor. Oksijen sıkıntısı vardı, ısınma da sıkıntı haline geldi. Yüzeyde 24-25 dereceleri ölçtük, beklentimiz 22-23 dereceydi. Sıcaklık ağustos ayının sonuna doğru artış trendini sonlandırdı.” diye konuştu.
Marmara’da alınan tedbirlerin bir anda karşılık vermesinin çok kolay olmayacağı görüşünü paylaşan Gazioğlu, tedbirlerin artırılarak devam etmesi gerektiğini vurguladı.
İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fuat Dursun da ölçüm yaptıkları istasyonlarda benzer veriler elde ettiklerini dile getirdi.
Dursun, “Özellikle 28 metre civarında oksijenin minimum seviyede, litrede 1 ila 1,5 miligram olduğunu gördük. Bu ilk verilerle tek başına değerlendirebileceğimiz bir şey değil. Aldığımız klorofil, besin ağı ve fitoplanktonla bu oksijen seviyesine hangi faktörler neden olabiliyor, bunun yanıtını analizler sonrası vermemiz mümkün. Bizim denizlerde en düşük oksijen seviyesi olarak litrede 5 miligram bir seviyemiz var, bizim ölçtüğümüz değerler ise litrede 1,5 miligram. Bunları karşılaştıracak olursak bir riskin varlığından söz etmemiz mümkün.” değerlendirmesinde bulundu.
Oksijenin deniz canlıları için yaşam kaynağı olduğuna işaret eden Dursun, şunları kaydetti:
“Denizlerdeki oksijenin temel üreticileri fitoplankton dediğimiz mikroskobik canlılar. Seferimizde bunların üzerine araştırmalar yapıyor, oldukları maksimum derinliklerde örneklemeler yapıp bunların hangi türler olduğunu belirlemeye çalışıyoruz. Oksijen düşüklüğü fitoplanktonla beslenen canlılar, diğer balıklar ve memelilere kadar bir zincir oluşturduğu için tüm ekolojik seviyede olumsuz sonuçları olacaktır.”
Aşırı sıcaklık canlı türlerinin çoğalmasını da etkiliyor
İstilacı yabancı türlere de değinen Dursun, özellikle iklim değişikliğinin etkisi ve küresel ısınma ile daha önce karşılaşmamış oldukları türlerin Türkiye denizlerine giriş yaptıklarını aktardı.
Dursun, bu türlerin değişen iklim koşullarına adaptasyonla denizlerde daha fazla kalabildiklerinin altını çizerek şunları ifade etti:
“Bu, ekosistemin bütününün değişimine sebep olabiliyor. Bazı yabancı türler gemilerin balast sularıyla ülkemize girebiliyor ve küresel iklim değişikliğinin etkisiyle yaşanan ısınma ile geldikleri bölgedeki koşullara ulaştıkları zaman burası da onlar için yaşam ortamı oluyor.
Normalde bir türün aşırı çoğalması 1 hafta 10 gün sürecekken bu, sıcaklık koşullarının değişmesiyle beraber 20-25 günü bulabiliyor. Bu da ekosistemin değişmesi açısından bir potansiyel yaratıyor. Deniz hızlı bir şekilde ısınmaya başladı. Bu, ekosistemi çok kısa sürede değiştirebilecek bir olgu. Bu mevsimler arasında daha önceden olmayan keskin farklar, türlerin değişimleri açısından ekosistemin üzerindeki baskıyı artırıyor.”